28 Şubat Darbe Davası Tiyatrosu
İlk sahnesi Ekim 1996’da açılan, 28 Şubat Tiyatrosunun üzerinden 25 yıl geçti.
“Kocatepe Camii avlusundan toplatılan Aczmendiler” sahnesiyle ilk kez izleyici karşısına çıkan tiyatro, akabinde Ankara TEM’de sahnelendi.
Biz Aczmendiler, işinin uzmanı terörle mücadele memurlarınca en ince ayrıntısına kadar sorgulandık…
Türkiye’nin tamamındaki dergahlarımıza baskınlar yapıldı…
GBT’ler temiz, dergahta erbane, asa ve kitaptan başka şey olmayınca, tiyatronun fazla sürmeyeceği düşünülse de öyle olmadı.
DGM’sahnesi açıldı… DGM heyeti, karşılarında iki büklüm olacağımız beklentisiyle, kameraları salona almışlardı.
İddianame sahnesini, Nuh Mete Yüksel oynuyordu. İşi zordu. Zira dosyada delil olarak kitap, elbane ve asadan başkası yoktu.
Kitaplar bandrollü, elbaneler deriden ve asalar gürgen değil güldendi.
Erbane’ye laf etse darbukacılar derneği ayaklanacak, eğlence mekân-larının neşesi kaçacaktı. Savcının tek çaresi vardı. Asaya sarılacaktı.
Öyle de yaptı…
“Sanıkların asaları ruhsatsız, ateşsiz silahtır.” diyerek rolünü icra etti.
Bir kardeşimiz; “Sayın savcım asama nereden ruhsat alabilirim” dedi.
Bir diğeri; “Asa’nın yaralayıcı bir silah olarak kullanılabilmek ihtimalinin, çakmağın kundaklamada kullanılmak ihtimalini hatıra getirdiğini, bu mantıkla bütün çakmak taşıyanların terörden yargılanması gerektiğini” söyleyince, iddia makamı da bu iddianameyi kabul eden mahkeme heyeti de daha ilk celsede komik duruma düştüklerini fark etmişlerdi.
Hatta öyle ki bir ara Askeri Hakim (Merhum Adnan Menderes’e idam veren Salim Başol’un oğlu) Erman Başol, duruşma salonundaki hakimiyetimize ve onları hafife aldığımıza tahammül edemeyerek, cübbesini çıkarıp duruşmayı terk etti. Heyet açısından işler planlandığı gibi gitmiyordu. İçine düştükleri komik durum karşısında, sonraki celselere kameraları almadılar.
Duruşmanın sonuna doğru bir kardeşimiz söz alıp, 22 yıl sürecek bu tiyatroyu ta o günden sonlandırabilecek şu tespitte bulundu; “Hakim bey, camii avlusundan topladığınız, her biri Türkiye’nin farklı bir köşesinden gelmiş 127 kişi hakkında 10 gün müddetince yapılan en ince tahkikata rağmen bir suç unsuru bulamadınız. Hâlbuki değil ülkenin dört bir bucağından, rejiminizin en muteber gençlerinin gezindiği sembol mekanlardan, mesela Kızılay’dan 127 kişiyi toplayıp buraya getirseydiniz, kaçı temiz çıkardı? doğrusu merak ediyorum! Lütfen bu tiyatroyu bitirelim” dediyse de dinlemediler.
28 Şubat Tiyatrosu; E Tipi, F Tipi cezaevlerinde işkencelerle, aile mahremiyetlerine tecavüzlerle, okul ve memuriyetlerden uzaklaştırma sahneleriyle devam etti.
Arada yaşanan acı ve dramatik kısımları (mağdur ve mazlumlara hürmetimiz münasebetiyle) istihzaya alet etmeden, sözü tiyatronun son perdesine; 2011’de hazırlanmaya başlanan ve 2012’den itibaren sahneye konulan 28. Darbe Davasına getireceğim.
Ki aslında Anadolu Baharına bir eşik hükmünü alacak kadar ehem-miyetli bir hadise için, “Tiyatro” ifadesini kullanmış olmamın sebep-i hikmeti de, bizzat o dönemde yaşanan hadiseler değil, o dönemin tahkikatına dair yürütülen soruşturma ve akabinde sözüm ona adaletin tahakkuku için açılan “28 Şubat Darbe Davasının” kendisinden başkası değildir.
28 Şubat tahkikatına yönelik mahkeme süreci 2012’de başladı.
Bizzat emniyet ve istihbarat raporlarının tespitiyle, asayişe yönelik hiçbir suçumuz bulunmadığı halde, bizleri iki yıl tutuklu yargılayan ve bu iki yıllık mevkufiyetin adını koyamayan (sabıka veya temiz kâğıdı veremeyen.) Akabindeki AİHM süreciyle de keyfi muamelesi belgelenen DGM yargılamaları ve 2 yıllık cezaevi mağduriyeti (ki işin aslı biz yaşadıklarımıza mağduriyet demiyor, hayatımızın paha biçilemez güzel yılları olarak görüyoruz) ve dahi efkar-ı ammenin bizleri 28 “Şubat’ın baş aktörleri” olarak tanımlaması hasebiyle; 28 Şubat Darbe Davasına müdahil olmak için 2012 yılında Ankara’ya gittik. Doğrusu, dönemin hükümetinden ümitliydik. Hak, hukuk, adalet namına bir şeylerin değiştiği düşünmüştük.
Lakin kısa süre içerisinde anlamış olduk ki, Türkiye’de değişen pek çok şey varsa da Aczmendiler için değişen hiçbir şey yoktu. Bizler için değişen tek şey; tarassut altına alındığımız caminin avlusuydu.
1996 yılında Kocatepe Camii avlusundaki ilk sahne 16 yıl sonra Hacı bayram Camii avlusunda tersinden sahneleniyordu.
Öncesinde, Aczmendiler camii avlusundan toplatılıp Adliye’ye sevk edilmişti. Şimdi ise cami avlusuna hapsedilip, Adliye’ye gitmesi engellenmişti.
Bir rejim düşünün ki, vatandaşının adliyeye gitmesine mani olur! Elbette ki bundan şu netice hasıl olur; “Cürmün müsebbibi bizzat rejimdir.” Öyle ya, bırak vatandaş adliyeye gitsin. Taki; Tanıksa müşkülün halline, sanıksa yakalanıp hapsedilmesine, mağdursa hakkını meşru yollarla alacağından illegaliteye sürüklenmemesine vesile olunur.
Anladık ki, 28 Şubat Tiyatrosu devam ediyordu…
Yapacak bir şey yoktu. Aczmendiler’in müdahilliği istenmiyordu.
Müslim Efendi, yaptığı basın açıklamasıyla, hükümeti “Parelel Yapı” noktasından uyarıp, bu zulmü bize reva görenlerin yırttığımız dilekçelerimiz gibi paramparça olmaları temenni ve duaları eşliğinde gerisin geri memleketlerimize döndük…
(İhtimal ki, bir yıl sonra hükümetle anlaşmazlığa düşen ve akabindeki yıllarda FETÖ ilan edilen yapının akıbetiyle ilgili binler ahtan bir ah da bizim o günkü ilticamız olmuştur.)
Aradan altı yıl geçmişti ki, Refah Partisi Milletvekilleri ve Bakanlarının, 28 Şubat generallerinden şikâyetlerini geri çektiklerini öğrenince, duruşmaya müşteki vasfında katılmaya karar verdim ve Ankara’ya gittim. İyi ki gitmişim, yoksa devam eden sahnelerdeki komedileri bugün size aktaramayacaktım.
Neler var neler…Güler misiniz, ağlar mısınız, size kalmış…
Bundan önce anlattığımız her şey, resmi ve belgeli olduğu gibi devamında anlatacaklarımız da; Bizzat 28 Şubat Darbe Davasının resmi duruşma içerikleridir.
28 Şubat Dava Duruşmasından Notlar
Duruşma Hakimi; “Sayın Şevket Kazan, sanıklardan şikayetçi misiniz ?”
Dönemin Adalet Bakanı ŞEVKET KAZAN: “Hayır efendim. Ben vicdan sahibiyim. Şikayetçi değilim…”
(Bu nasıl bir vicdandır ki, vatandaşa darbe yapan, irtica adı altında İslam’i hassasiyetlere savaş açan bir cuntadan yana çalışır…)
Kazan’a yöneltilen bir başka sual: “Sayın Kazan Aczmendiler’in JİTEM gibi kurumlar vasıtasıyla askerler tarafından yönlendirildiğini çeşitli TV programlarınızda ve kitaplarınızda beyan ettiniz. O dönemde Devletin istihbarat imkanlarını kullanabilen biri olarak bu iddialarınız resmi bir belgeye mi dayanıyor?”
KAZAN: “Gazeteler yazmıştı… Derinliğine inmedim”
(Demek adaleti gazete okuyarak ve memleketi manşetleri takip ederek yönettiniz öyle mi ?)
Sanık Korgeneral KARABAY: “Sayın Şevket Kazan, gerek yazdığı kitapta, gerekse buradaki ifadesinde olayları çok objektif olarak anlattı, kendisine çok teşekkür ediyorum, başka bir şey söylemeyeceğim.”
Sanık Org. ÇEVİK BİR: “Efendim, Sayın Şevket Kazan’la yakın ilişkilerimiz olmuştur, kendisini buradaki ifadeleri nedeniyle kutluyorum, teşekkür ediyorum…”
Tiyatroyu görüyor musun vatandaş? Sen 28 Şubat’ta zulüm görürken, milletin vekilleri, Bakanları kimlerle iş tutmuş? Kimleri incitmekten imtina etmiş? Kimlere nezaket ve kibarlık göstermiş…? Görüyor musun?
SAHNEYİ DEĞİŞTİRİYORUZ.
Sahne Sayın Meral Akşener’de…
Sual: “Sayın Akşener, siz İçişleri Bakanlığı yapmış birisi olarak, 28 Şubat döneminin sembol isimlerinden Aczmendi burada çok sıkça gündeme geldi, sorular geldi. Bu grupları askerlerin kullandığına ya da bunların asker olduğuna ilişkin ellerinizde somut kanıt, herhangi bir belge var mı?
Dönemin İçişleri Bakanı MERAL AKŞENER: “Şimdi aslında bunların….”
Mahkeme Başkanı: “Belge var mıdır yok mudur? Biliyorsanız… “
AKŞENER: “Ben bilmiyorum…”
(Madem İçişleri Bakanı olarak bunları bilmiyordunuz ne adına o koltukta oturuyordunuz, Meral Hanım? Evinizin mutfağı, komşunuzun ikindi çayı neyinize yetmiyordu?)
SAHNE O DÖNEM KÖSTEBEK OLARAK ADLANDIRILAN SARMUSAK’TA…
SUAL: “Siz ‘Aczimendiler’in yüzde kırkı askerdi’ demiştiniz.
Sarmusak:“Onu, düzelttim efendim. Savcılıkta yüzde kırkı askerdi demedim…”
ŞİMDİ SAHNEDE ÇİLLER’İN DANIŞMANI KOCABIYIK VAR
SUAL: “Tanık olarak dosyada bulunan bazı ifadeleriniz itibariyle sormak istiyorum, 28 Şubat’a götüren yol ve 28 Şubat postmodern darbesinin işaretleri sizce nelerdi ? Mesela Aczmendiler vesaire…”
Tanık Hüseyin Kocabıyık (Tansu Çiller’in danışmanı): “…. Milli Güvenlik Kurulu’nun koridorundan yürürken kravatlı ve takım elbiseli o Kocatepe camisinde polisle didişen sarıklı adamı gördüğümü düşünüyorum o günden beri düşünürüm ve bu hiç hatırımdan gitmez.”
(Köstebeklerin tahminleri, danışmanların hayal ve evhamları üzerinden memleketi yöneten 54.Hükümet! Sen ne zaman muktedir oldun ki, Aczmendiler senin iktidarını yıkmış olsun..!?)
SAHNE SAYIN ÇİLLER’DE…
Mahkeme Başkanı: “Sayın Çiller, bu Aczmendiler olayı ile ilgili basına yansıyan haberlerle ilgili o dönemde size İçişleri Bakanlığı’ndan veya Devlet’in diğer istihbarat birimlerinden, bunları yapan Aczmendiler’in asker olduğu yönünde bir istihbarat, bir bilgi paylaşımı geldi mi?
Dönemin Başbakan Yardımcısı TANSU ÇİLLER: “…Gelmedi…”
SAHNE SIRASI İLNUR ÇEVİK’te……
SUAL: “Aczmendiler’in Cemselerle Kocatepe’ye getirildiği bilgisini nereden aldınız? Ayrıca, Aczmendiler’i Çevik Bir’in Yalova’da eğittiğiyle ilgili bir yazınız oldu. Bu konuyla ilgili lütfen bildiğinizi söyler misiniz?”
İLNUR ÇEVİK: “Yalova’da böyle bir şey yetiştirildiği falan diye bir şey yazmadım ben, söylemedim de…”
“Bunlar cemselere bindiler götürdüler… O insanlar tutuklandılarda mı oraya götürüldüler, hiç sanmıyorum. Çünkü onlara sonra hiçbir şey olmadı”
(Hadiselerin üzerinden 16 sene geçmiş olmasına rağmen, Aczmendi’lerin hapsedildiğine dair bilgi henüz kendisine ulaşmamış olan bu adam; 28 Şubat’ta Erbakan’a başdanışmanlık yapmış ve askerle olan gerginlikte arabuluculuk görevi üstlenmiş biri olduğu halde maalesef memleket hadiselerinden bir yerel gazete muhabiri kadar haberdar değil! Ya da yalanı meslek edinmiş.)
……………
Sanık Albay A. TÜRK: “Mehmet Ali Birand’ın 28 Şubat diye bir belgeseli vardı biliyorsunuz. Orada Şevket Kazan’ın yaptığı bir konuşma var. “Efendim bunlar psikolojik harekât amacıyla kullanılmış. Bunları Sisi denilen kadın kullanmış. JİTEM bunları manipüle edip kullanmış.” diyor.
Ben de sordum Böyle bir bilgi, belge var mı?’ dedim.
“Efendim dedi, yok ama o zaman ki Zaman Gazetesinde bunlar çarşaf çarşaf…”
Dedim, ‘Sayın Bakanım, gazete kupürleri ile değil, Bakan olarak size ulaşmış bir bilgi var mı?’
Şevket Bey; ‘Hayır’ dedi.
Ve döndüm Hâkime; ‘Bakın şu anda sadece bir ifade alınmıyor, tarihe bir belge girmesi lazım. Dönemin Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı ikisi de bunların silahlı kuvvetlerle alakası olmadığını net olarak ifade etmişlerdir’
Hatırlarsanız burada da Sayın Çiller’e aynı soruyu yönelttim.
Sayın Çiller; ‘Efendim onlarla ilgili bazı duyumlar vardı ama, askerlerle ilgisi yoktu’ dedi.
Evet, Aczmendiler meselesi yani efendim ne psikolojik harekâtla, ne bizlerle, ne TSK ile en ufak ilgisi yok. Şu anda bütün Aczmendileri görebilirsiniz. Ortadan kaybolmadılar bunlar. Hala kendi aralarında bir kapalı kutu halinde Doğu Anadolu’da yaşıyorlar…”
Bu son ifade, mahkemenin ve 28 Şubat Davasının serencamını özetliyor. Anlaşılan, 54. Erbakan Hükümeti Devleti yönetmemiş, Erbakan Hoca ile Tansu Çiller, evcilik misal, devletçilik oynamışlar…
Bu son perde ile duruşma sahnesini kapatalım.
……………
Peki tiyatro bitti mi?
Hayır…Yargıtay’a intikal etti.
Yargıtay’a intikalinden önceki son perdeyi hepiniz seyretmişsinizdir.
Bu sahnede generallerin büyük bir kısmına müebbet verildi.
Müebbet ki ne müebbet, evlere şenlik…Nasıl müebbetse, Yargıtay’dan karar çıkana kadar evlerine gönderildiler.
El’an içeride yatan 28 Şubat mağdurları varken, sarığını çıkarmadığı için tedavisi yarıda kesilen rahmetlik Bekir Göl ve Süleyman Başbuğ ailelerinin ve sevdiklerinin ve dahi bu emsal nicelerinin yürek sızıları dinmemişken, sen tut müebbet hapis cezası alan generalleri evine gönder.
Bu da yetmezmiş gibi, Saadet zihniyetinden AK Parti’ye sızmış bir kısım aşağılık kompleksli temsilciler çıkıp, mahkeme önünde utanmadan zafer çığırtkanlığı yapıyor.
Neyin zaferini kutluyorsunuz?
Milletten aldığı oylara mukabil, onu temsilde yetersiz kalmış, hatta işlenen 28 Şubat zulümlerine aracılık etmiş, kahramanlık müsveddesi 54. Hükümeti’nin hesaba çekilmemiş olmasının mı zaferini kutluyorsunuz?
Öyle ya bu dosya içeriğine göre askerlerin aldığı ceza kadar 54. Hükümet mensuplarının da ceza alması gerekirdi.
Zira duruşmadaki 28 Şubat sanıkların savunma tezinin temeli şuydu;
“Biz asker olarak MGK’ya tavsiyede bulunabilir miyiz? Bulunabiliriz…
Biz de farklı bir şey yapmadık zaten. 28 Şubat kararlarını tavsiye nitelikli olarak MGK’ya sunduk. Hükümet de imzaladı. Alınan MGK kararı gereği, hükümet ilgili bakanlıklarında, biz de ilgili birimlerimizde uygulamaya koyduk. Bunun neresi suç?
Bu suçsa, İçişleri Bakanlığı’nda, Adalet Bakanlığı’nda vesair bakanlıklarındaki icraatlar suç değil mi? Zira alınan 28 Şubat Kararların “Hassasiyetle uygulanmasına” dair Başbakan Necmettin Erbakan’ın imzası ile yayımlanan “14 MART 1997 tarihli, Başbakanlık direktifi” 406 Sayılı MGK Kararlarının uygulanmasına yönelik görevleri içermektedir.
Buna ek olarak, sürekli İzleme Merkezi, 14 Mart 1997 tarihli Başbakanlık Direktifinde belirtilen hususları takip etmek üzere; Başbakan Erbakan, “18 Mayıs 1997 tarihinde” ikinci bir direktif yayımlanmıştır.
Bu direktifte “406 Sayılı MGK Kararlarının uygulanmasını takip” ve koordinasyon amacıyla “Tedbirleri Sürekli İzleme Merkezi ve Tedbirlerin Uygulanmasını İzleme ve Koordinasyon Komisyonu kurulmasını” bildiriyor.
Ve Adalet Bakanı Şevket KAZAN imzasıyla yayımlanan “Kanunların titizlikle Uygulanması hakkında” başlıklı 11 Nisan 1997 tarihli genelge; “Cumhuriyetin demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkesini bozmaya yada Anayasa’da belirtilen temel hak ve özgürlükleri kaldırmaya yönelik suç işleyenlerin süratle mahkeme önüne çıkarılması” adına Cumhuriyet ve DGM Başsavcılıklarına iletilmiştir.
Ayrıca Bakanlar Kurulunun 13 Mart 1997 tarihli “28 Şubat Karalarının uygulanmasına dair” toplantı zabıtları, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince incelenmiş ve hiçbir baskı olmadığı kanaatine varılmıştır.
……………
Ey vatandaş…!
Şimdi anladın mı Şevket Kazan’ın neden şikâyetçi olmadığını? Şikayetçi olsa, askerin mukabelesiyle kendisi de sanıklar arasındaki yerini alacak…
Ayrıca, Dönemin Adalet Bakanı ve Refah Partisi yöneticisi Sayın Şevket Kazan, Haziran 2003 basımı Refah Gerçeği 3 isimli kitabının 492. sayfasında;
“Erbakan’ın istifasının herhangi bir baskı veya dayatma sonucu değil, tamamen iki parti arasında önceden imzalanan protokol gereği olduğunu” belirtmiştir.
Yine Refah Gerçeği kitabının 461 Sayfasında “28 Şubat’ın bir askeri darbe olmadığını, 28 Şubat’ın bir muhtıra olarak kabul edilemeyeceğini” açık ve net olarak vurgulamıştır.
Ve Sayın Şevket KAZAN, “MGK’da asla nezaket dışı bir durum yaşanmadığını” teyit etmişti.
……………
Bu tespitlerin hepsi 28 Şubat Darbe davasındaki dosya içeriklerinden. 5.000’i aşkın sayfadan ibaret mahkeme evraklarının çok kısa bir özeti hükmündeki bu beyanlarda gösteriyor ki;
“Darbe hükümete değil millete yapıldı” Ve hükümet, postal korkusundan ve koltuk sevdasından olsa gerek, tüm yaşananlara göz yumdu. Geriye kalan tiyatroydu…Bir şey hariç!
Evet, tüm bu tiyatro içerisinde mühim bir gerçeklik vardı!
Lakin o gerçeği bugünden söylemek; bugün söylediklerimizi 25 yıl önce söylediğimiz halde, anlaşılamamış olması kadar anlamsız kalacak.
Zira 25 yıl önce yaşananların tiyatro olduğunu söylediğimiz halde, bugün yeni yeni anlaşılması da gösteriyor ki; o mühim gerçeği bugünden söylemenin bir anlamı yok!
Şimdilik sergilenen tiyatroyu izlemeye devam…
Çok yakında, perdeler gerisindeki gerçekler ortaya çıkacak inşaallah
Abdülmetin Sayın
28 Şubat Darbe Davası Müştekilerinden
Mart 2021