Bir Bayrak Daha Vardı İndirilen

- Müslim Gündüz
- 21 Ocak 2025
Bayrakların iki özelliği vardır.
- Daima yüksekte ve başta olur.
- Bir milleti temsil eder. Bir Alem’dir. Bir bez parçasından çok daha ziyade manalar ifade eder.

Aziz şehid İskilipli Atıf hoca (r.h) herkesçe malum olduğu gibi, sarığından dolayı mahkeme olmaktadır.
1925 kıyafet inkılabı olmadan senelerce evvel yazdığı “Frenk Mukallitliği” adlı eserinde; Frenklerin serpuşunu giymenin dinen caiz olmadığını yazdığı için hâkim huzurundadır.
Bir ara hâkim der; “Neticede başına sardığın bir bez parçasından ibarettir. Bu meseledeki ısrarını anlayamıyorum.”
Atıf hoca cevap verir; “Masanızdaki Türk bayrağı neticede bir bez parçasıdır. Neden Yunan bayrağı değil de bir Türk bayrağı…?”
Aynı telakki değerlerine sahip Hz. Bediüzzaman’a mahkemede hâkim; “Başındaki sarığı çıkar.” der. Buna karşılık Hz. Bediüzzaman’ın eli boynu hizasında gelip gitmeye başlar ve “Bu sarık bu başla beraber çıkar.” diye cevap verir.
Bu ateş gönle düştü mü o insan da varlık eserleri için için yanar ve yok olur (Fena Sırrı). Muhyiddin-i Arabi hazretlerinin buyurduğu gibi dersek; “Bu dünyada muhabbet ateşiyle yanıp temizlenmeyen Ahirette cehennem ateşiyle temizlenir.”
Her insan şunu bilir ki; kalbinde hadsiz bir muhabbet hissi derc edilmiş ve hayatının merkez-i mihrakiyesi ve devam-ı hayat arzusu ve şevki bu his ile mümkün olmaktadır.

Bu his, insan için o kadar kıymetli ve değerlidir ki, onu ya “Esfel-i sâfilîn’e” atar veyahut “Âlâ-yı illiyyîn’e” çıkarır.
Ya sonsuz bir nura ve sürûra kavuşturur ya da sonsuzluk yolunda ebedi bir hüsrana…
İnsanın cemiyet sathında insani fonksiyonlarını icra edebilmesi dahi bu sahip olduğu ve fıtratına derc edilmiş olan sonsuz kuvvete bağlıdır.
Bu kuvveti elde etmek ve kullanmak; bütün mahlukat üzerinde bir şeref ve üstünlük sahibi olan insanın, insanî tarafıdır ve vazgeçilmezidir.
Evet, bu millet sarığı Hz. Peygamberin (a.s.m) bir emaneti ve bayrağı olarak bin sene başında taşıdı. Onu papazın haçına karşı yere düşürmedi. Malazgirt’te, Kosova’da, Sırpsındığı’nda, Preveze’de, İnebahtı’da ve Çanakkale’de daima yüksekte tuttu. Başı yere düştü ama sarığı daima yükseklerdeydi. O, bayraktı yere düşemezdi.
Kore’de Celal Dora çaresiz kalınca bayrağı yere düşürmemek için beline doladı yine yere düşürmedi.
Evet, inancımızda bayrak buydu, sarık da buydu.
Bu millet 1925’te nasıl bir ihanet çemberine düşürüldü? Bu ihanet çemberi Malazgirt’i de, Preveze’yi de, Çanakkale’yi de geride bırakmıştı.
Oralarda kellesini verip sarığını ve bayrağını yere düşürmeyen bu millet sarığını da bayrağını da başıyla beraber kaybetmişti.sarığını ve bayrağını yere düşürmeyen bu millet sarığını da bayrağını da başıyla beraber kaybetmişti.
İçimizdeki hainler eliyle haç hilale galebe etmişti. Fötr sarığın yerini almıştı. Cübbenin makamına frenk gömleği çıkmıştı. Binlerce, yüzbinlerce baş bu uğurda yerlere serilmişti ama hainlere galebe edilememişti.





Görüyorum ki, o asil ecdadın torunları fötre, frenk gömleğine, pantolona ve cekete gayet güzel alıştılar. Artık sarık gibi İslam’ın alameti olan bir mefhumu tutup ayağa kaldırmak dertleri kalmadı.
Ey bu vatan evlatları, bayrağımız için zamane hainlerine karşı şahlandınız. Minnettarız. Ama ne olur; yüz sene evvel dedelerinizin daima başında taşıdığı Hz. Peygamberin bayrağını da biraz dert edinelim. Gelin İslam’ın bayrağı ve alameti olan sarığı da haça karşı tekrar yükseltelim.