Cennet Asa Baharın Çiçekleri
Hz. Bediüzzaman ve Risale-i Nur Talebeleri, Kur’an’ı ve imanı ortadan kaldırmak için tesis edilen Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akâ-rânesinin kurulduğu ilk günden beri hedefte olmuş, rejimin çok şiddetli hücum ve taarruzlarına maruz kalmıştır. Çünkü, Anadolu’dan çıkıp suret-i haktan görünerek münafıkane iş gören, ahir zamanın en büyük fitnesi olan Süfyan ve onun dinsiz komitesi Bediüzzaman’ı ve talebelerini dinsiz ideolojilerinin yerleştirilmesine engel olarak görüyordu.
Bin yıllık İslam medeniyetini ve tarihini ortadan kaldırarak milleti geçmişinden koparmayı hedefine almış devrimler! En başta İslam’ın sembolleri olan Şeair-i İslamiye’den işe başlamıştı. Başta kılık kıyafet ve harf devrimiyle toplumun İslamî kökleri kurutulacak ve İslamî değerlerin yaşamasına ve yeşermesine imkân verilmeyecekti.
Üç kıtaya sığmayan cihanşümul bir imparatorluk içerisinde bir avuç bile etmeyen bu ittihatçı ithâl zihniyet, kaderin kendilerine verdiği mühlet ve imkanlarla büyük tahribatlar ve yıkımlar yaptı. Şehit kanlarıyla sulanmış ve İslam mührü vurulmuş bin senelik bu İslam topraklarının İngiliz sömürgesi olabileceği vehmine kapılarak zafer sarhoşluğu yaşadılar. Tamamen kaderin sevkiyle ve müsaadesiyle rüzgârı arkasına alan bu güruh, kerameti kendilerinden menkul sanarak kendilerini mülkün ve memleketin sahibi zannettiler.
İşledikleri hadsiz zulümlerin son halkası olan 28 Şubat Postmodern darbesi ile sonun başlangıcının fitilini kendi elleriyle ateşlediler. Bin yıldan beri İslam’a ev sahipliği yapan Anadolu topraklarında, “Etkileri bin yıl sürecek” hezeyanıyla bir darbe kalkışmasına yeltendiler. Ama bu akılsız haris hamleleriyle bu topraklarda uyuyan devi yeniden uyandırdılar. Bu milletin küllenen ateşini yeniden harladılar. Demirin ısıtıldıkça ve dövüldükçe çelikleşeceği hakikatinden gaflet ettiler.
Hak batıla her zaman üstün gelmiştir. İlk insandan beri devam eden hak ile batılın bu mücadelesinde, Nemrud’un karşısına İbrahim’i diken, Firavun’un karşısına Musa’yı çıkaran Allah, meydanı tamamen de Süfyan’a ve komitesine bırakmadı. “Bu dini biz indirdik biz koruyacağız” emrini veren Cenab-ı Hak, Süfyan’ın tahribatlarını tamir edip yeniden ihya edecek nurani cemaatini de onun karşısına çıkardı. Adetullahı gereği “Karıncayı emirsiz, arıyı ya’subsuz bırakmayan kudret-i ezeliye, elbette beşeri nebisiz bırakmaz.” Bu zalimler karşısında da meydanı boş, bu toprakları sahipsiz bırakmadı.
Allah’ın hikmetinden sual olmadığı gibi, işine akıl sır ermezdi. Kudreti-nin azametini göstermek için çok büyük vazifeleri çok küçük mahluklarına gördürüyordu. Tarih bunların birçoğunu kaydetmiştir. Bu hakikati Üstadımız şöyle ifade eder: “Vahdette, ferdiyette, bir karınca bir Firavunu, bir sinek bir Nemrud’u, bir mikrop bir cebbarı o intisap kuvvetiyle mağlûp edebildiği gibi, nohut tanesi küçüklüğünde bir çekirdek dahi, dağ gibi heybetli bir çam ağacını omuzunda taşıyabilir.”
Topal çelimsiz bir sivrisinek eliyle Nemrud’u aciz bırakan Kudret-i Ezeliye, aciz kullardan müteşekkil Aczmendiler’in verdiği onurlu bir insanlık mücadelesiyle, kan şiddet ve baskı üzerine inşa edilen Kemalist diktatörlüğü ve zorbalığı sonlandırmıştır. 28 Şubat zulmüne karşı birçok kelli felli alim ulema takımı sessizliğe gömülürken ve çıt ses çıkarmazken, Aczmendiler yürütülen tanklara karşı iman dolu göğüslerini siper ettiler. Rejimin tabutlukları olan zindanlardan şanlı direnişlerine ve mücadelelerine devam ettiler. Hatta, yapılan zulümlere sessiz kalarak o zulümlerin birer ortağı haline gelen o vicdansızlar zalimlere karşı sus pus olmuş el pençe divan dururken, kurtlar sofrasına atılan Aczmendiler’e karşı en büyük karalama ve linç kampanyasını onlar yürüttüler.
Düşman hasmını gözünden tanır derler. İslam’ın amansız düşmanları, Aczmendiler’in İslam’a hizmet davasında ne kadar gözü kara olduklarını bildik-leri gibi, Risale-i Nur’a dayanan usul ve programlarıyla karanlık devrimlerin sonunu getirecek ve aydınlık çağın kapısını aralayacak kaleminin gücünü, ortaya koyduğu tatbikatla da dikta rejimin soluk borusunu kesecek mucizevi manevi kılıcın keskinliğini görmüştü. Ama ne hikmetse bizim mahallenin üzerimizdeki baskısı ve çarpık bakışı hiçbir zaman değişmedi. İslam düşmanları ile kora kor verdiğimiz savaşta bizim yanımızda durması gerekenler o zulüm-lere çanak tutuyor, bizleri ajanlık ve provokatörlükle suçlayarak onların ekme-ğine yağ sürüyordu.
“Hiç şüphe yok ki o Zikri / Kur’ân’ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biziz.” (Hicr 9) Evet hiç şüphemiz yok ki; Allah’ın dini Allah’ın koruması altında olduğu gibi, Allah’ın dinini korumak uğruna her türlü eza ve cefayı göze alanlar da elbette ki o ilahi şemsiyenin koruması altındadır. Kur’an’ın etrafındaki surların yıkıldığı, hükümlerinin yasaklandığı, hilafetin kaldırıldığı bu dehşetli helaket ve felaket asrında yeniden, “İslamiyet’i içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal’ayı tamir” etmeye çalışan, “Az ve zaif ve fakir ve kuvvetsiz” olmalarına rağmen “Gayet ağır ve büyük ve umumi ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’aniye” ile mükellef olan Nur Talebelerini İnayet-i Rabbaniye ve Hıfz-ı İlahi her daim muhafaza etmiş. Bizlerde Kur’an’ın o İlahi korumasının yüzlercesini binlerce kez tecrübe etmişiz.
“Eski zamandan beri hiçbir cemaat, Risale-i Nur’un şakirtleri kadar hak ve hakikat mesleğinde pek çok iş görmekle beraber, pek az zahmetle kurtulmamışlar. Bizim hizmetimizin ondan birini yapanlar, zahmetimizin on mislini çekmişler.”
Aczmendilerin başrol oynadığı 28 Şubat süreci, Süfyaniyet rejiminin yıkılış çöküş ve bitişinin habercisiydi. Risale-i Nur’un dama taşları hükmünde olan Aczmendiler, bir taş verdi bin taş aldı, bir öldü bin dirildi. Rejimin temel taşlarını bir daha yerine gelmemek üzere yerinden oynattı.
28 Şubat’ta Aczmendilerin yaktığı ilk kıvılcım bugün alev topuna dönüştü. “Allah nurunu muhakkak tamamlayacak.” (Saf 8) yüzyıl önce Kurtuluş Savaşı’nda Sütçü İmam’ın namlusundan atılan ilk kurşun gibi, kurtuluşu ateşleyen ilk kıvılcımdır Aczmendi. Darbeci vesayetçi Kemalist dikta ilk sillesini millet-i Osmaniye erkeği olan Aczmendilerden yemiştir.
Kemalizm’in kartondan kulelerini çatırdatan Aczmendiler, köklü değişim ve dönüşümleri netice veren sessiz devrimlere eşiklik yapan Türk baharı 28 Şubat’ın açan ilk çiçekleri ve doğacak güzel günlerin son doğum sancısıydı. İstikbaldeki talebelerine müjdeyi böyle veriyordu Üstadımız: “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.”
Orhan Akboğa
2022