Gezi Olaylarında "Çapulcular" Dergahımızı Yakacaklardı
(Mustafa Usman)
Haziran 2013 tarihinde Gezi olayları yayılmaya başlamıştı. Biz öğlen vakti İstanbul cemaati olarak (hanımlarla beraber) “Tayyip Erdoğan’ın yanındayız” mesajı vermek için, Ümraniye İkbal Caddesi’nde yürüyüş yaptık.
Yürüyüş esnasında evlerden çatal bıçak fırlattılar ve bize karşı tencere tava sesleriyle tepki gösterdiler. Aldırış etmedik.
Yürüyüşten sonra dergahın önünde Avukat Bülent Abi bir basın açıklaması yaptı. Sonra sivil polisler dergaha geldiler ve bir müddet dergahta oturdular ve gittiler. Akşama kadar büyük bir sessizlik vardı. Tam yatsı ezanı okunduğu sırada cemaat namaza durmuşken dışardan sesler yükseldi. Cama çıkıp baktığım sırada binanın önündeki cadde tamamen insanla dolmuştu. Oturduğumuz ev üçüncü kat oluğundan caddenin başı ve sonunu rahat görebiliyordu. Bizi linç etmek için binanın önüne toplanmış büyük bir kalabalık vardı. Slogan atıyor, binayı taşlıyor ve molotof yakıp hazırlıyorlardı.
O gün Müslim Efendi rahatsız olduğundan yatsı namazına inememişti. Haliyle dışardaki kalabalığı ilk görenlerden biri Efendi’ydi. Efendi kalabalığı görür görmez aşağı indi yanındaki on kişiyle (Zafer Bingöl, Ahmet Arslan, Arif Aydın, Malatyalı Hamza, Avukat Bülent Abi, Kasım Gülşen, Mehmet Feyzi, Abdussamed Hoca, Semir Hoca ve Urfalı bir misafir) kabalağa daldılar. Yaşım küçük olduğundan ben inmemiştim. Yukarıdan olan biteni izliyordum. 11 kişi caddenin genişliği ve uzunluğu hesap edildiğinde takriben 1000-1500 kişilik kalabalığın arasına dalmışlardı. Kalabalık bir anada dağıldı ve geri çekildi.Atılan molotofların bir kısmı balkona düştü fakat alevlenmedi.
Bir ara Müslim Efendi’yi göremez oldum. Caddenin aşağısına baktığımda oradakiler geri püskürtmüş binaya doğru geldiğini gördüm.
Uzaktan binaya taş atmaya devam ediyorlardı. Bize bu saldırı yapılırken ortaya çıkmayan hatta göstericileri yönlendiren polisler -tabi babamlar bilmiyor kim polis kim gösterici- kalabalığın arasında babamın asasından bir tane kafasına yiyince birden “Ben polisim, ben polisim” demeye başladı. Anladık ki sabah dergaha gelen polisler boşuna gelmemiş. Sayımızı ve yerimizi tespit için önceden gönderilmişler.
Aynı zamanda da hatları kitlemişlerdi. Telefonlarımız çalışmıyordu. Polisi arayamıyorduk. Sonunda dergahın çevresine toplanan kalabalık korkak tavuk gibi kaçmaya başladılar. Çok şükür büyük bir zayiat yoktu. Sadece Zafer Efendi’nin kaşı biraz açılmış ve Abdussamed Hoca’nın eli yaralanmıştı.
Mustafa Usman
Orhan kardeşimiz, sadece talebelik yıllarında değil, Beden Eğitimi Öğretmenliği yaptığı yıllarda da Sünnet-i Seniyye kıyafeti giyme konusundaki hassasiyetini muhafaza etti.