Aczmendi: Risale-i Nur'un İkinci Hamlesi
Birinci dünya harbi sonrasında Osmanlı toprakları üzerinde otuz küsur devletçikler kurulmuştu. Elde avuçta kalan şu küçük Anadolu toprakları da mutlak bir istibdat altında tutulmalı, hilâfet ilgâ edilmeli, harf değiştirilmeli, medreseler, tekkeler, dergâhlar kapatılmalı; örf, adet, anane ne varsa kökünden kazınmalıydı. İngiliz merkezli müstevli devletler Lozan’da bu karara varmışlardı.
İşte tam bu hengâmede Risale-i Nur meydana çıktı ve Müslümanlara haykırdı;
“Meyus olma, senin öyle sarsılmaz bir nokta-i istinadın ve öyle mağlup olmaz muhteşem orduların var ki dünya toplansa karşısına çıkamaz. Kâinatı dağıtamayan onu dağıtamaz!”
Müslümanlar irkildiler. Kendilerine geldiler. Kalplerindeki iman potansiyeli harekete geçti. Kalemler çalışmaya başladı. Yüzbinlerce Risale-i Nur eserleri Anadolu’yu manen fethetti. Süfyaniyet’in bütün tahribatları, imanın ve Kur’an’ın muhkem kal’asına çarpıyor, yıkılıyor ve neticesiz kalıyordu. El-hâk Risale-i Nur’un birinci devresi iman-ı tahkikiyi neşrediyor ve ehl-i imanı dalaletten kurtarıyordu.
Bu vaziyet altmış sene devam etti. Süfyaniyet, Kemalizm olarak; Mehdiyet ise Risale-i Nur olarak meydan-ı mübarezede çarpışıyorlardı. Zamanla her iki faaliyeti de ülfet perdesi kapladı. Kemalizm alacağını almış artık yapacağı bir şey kalmadığından mevcut kazanımlarını muhafazaya çalışıyordu. Risale-i Nur ise çıkış sebebinin üç maddelik programından sadece birinci maddeyi tahakkuk ettirmişti.
Rejim, Nurcuları adeta kendi saflarına katmıştı. Son iki hizmeti onlara unutturmuştu. Hizmet olarak muazzam dershaneler açmışlar, Kemalistlere karşı İslam’ın üstünlüğünü ispat etmek için Kapitalizm’e balıklama dalmışlardı. Artık Risale-i Nur; üzerinde akademik çalışmalar yapılan, konferanslarla İslami felsefe gücünü kullanarak muhataplarını ikna eden kültür hazinesi bir eser durumuna gelmişti.
Risale-i Nur’un felsefe dalında, büyük bir irtidât hareketi başlamıştı. Bu hareket sonradan FETÖ ismini alacaktı. Bu felsefecilik muazzam Risale-i Nur hareketini demokratik, laik ve kemalist rejimin bir payandası haline getirmişti. Ümmetin Risale-i Nur olan ihtiyat kuvveti büyük bir ekseriyetle Kemalist rejime meyletmişti.
Risale-i Nur’un çıktığı 1926’larda memleket ve Müslümanlar maddeten harap olmuşlardı. Altmış sene sonrasında ise durum daha feci idi. Kemalizm, hedefindeki bütün taleplerini elde etmiş bir rehavet içerisinde idame-i hayat ederken ümmetin ihtiyat kuvveti ve kurtuluşun vazifeli erleri olan Risale-i Nur talebeleri Kemalizm’in payandası durumuna gelmişlerdi.
Bu kudsi yolun sahipleri olan İmam Ali (r.a), İmam Hasan (r.a), İmam Hüseyin (r.a), İmam Zeynel Abidin (r.a) Hz. Gavs-ı Âzâm (r.a), Hz. Bediüzzaman (r.a) ve Sultan Feyzi-i Kastamoni (r.a) büyük bir velayet gücüyle bir avuç insanı mücadele meydanına attılar.
Aczmendiler Kimdir?
Bunların adı “Aczmendi” idi. Fakirlerdi, kimsesizlerdi, zayıflardı ama gücü, kudreti nihayetsiz olan Allah’a dayanıyorlardı.
Ümmete haykırdılar: Meyus olma, senin öyle sarsılmaz bir nokta-i istinadın ve öyle mağlup olmaz muhteşem orduların var ki dünya toplansa karşısına çıkamaz. Kâinatı dağıtamayan onu dağıtamaz!
Erkekleri sarıklı, şalvarlı, cübbeli, asalı idiler. Tıpkı Üstadları gibi. Hanımları çarşaflı, peçeli idiler. Tıpkı Hz. Aişe (r.anha) gibi.
Kemalizm’in temel taşlarını söktüler.
Kemalizm sarık yasak dedi; Aczmendi hayır deyip onu başına tâc etti.
Kemalizm; örf âdet an’aneyi yıktı, Aczmendi onu ikame etti.
Kemalizm Kur’an harfini imha etti, Aczmendi onu ihya etti.
Kemalizm medrese ve dergâhları kapattı, Aczmendi onları açtı.
Aczmendi; mücadelesinin ufak bir kısmını sergiledi. İnşallah büyüğü geriden gelecek.
Abdülmetin kardeşimi ve yardımcılarını tebrik ediyorum. Nesl-i âtinin istifadesine sunulan bu Tarihçenin çok büyük faydalar temin edeceğinden eminim.
Müslim GÜNDÜZ