Lahika 45 - 313
(Müslim Gündüz)
LAHİKA 45
(Çilekeş bir dosta cevaben)
بِاسْمِهِ سُبْحَانَه . اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمُ
Aziz Kardaş, Çilekeş Dost;
Mektup değil gönderdiğin, sanki ciğerden damlayan kan hüzmeleri, PTT bile münderecatını hissetmiş gibi damga yerine damlalar basmış pulun çevresine.
Hz. Ebubekir Efendimiz (RA.) birgün Mescid-i Saaddet’te (Allahua’lem) tabiini kiramdan veya yeni sahabilerden birisinin gözyaşları içerisinde Kur’an-ı Kerim okuyuşunu seyrediyor ve diyor:
“-Bizim de böyle okuduğumuz günler ne güzeldi. “
Evet, kardaşım bu hicran ateşini hasretle anacağın dünyanın rahat günleri yakındır. Ama neyleyelim ki bu acılı adana tadı veren leziz acıyı artık göremeyeceksiniz ve göremeyeceğiz. Zannediyorum o günün feryadı daha derinlerden çıkacak, kan değil belki et parçaları olacaktır.
Ben derim ki; şu emsalsiz fırsattan kemaliyle istifade etmemizi Rabbimizden niyaz eyleyelim.
Orduların sallayamayacağı azim kaleler, mucizevî manevi kılıçlarla param parça oluyor. Seyri hiç mi lezzet vermiyor.
Bu vahşet harabezarında biten gül-ü reyhanlar ne kadar hoştur. Şu Aczî Nurcular ne kadar bahtiyardır.
Müjdeler olsun… müjdeler olsun… Kelimeleri hatm-i kelâm olsun. Aziz kardaşım.
Duanıza Çok Muhtaç Biçare Kardasınız
Müslim Gündüz 3 Aralık 1997
LAHİKA 313
(Cafer Bey'e cevaben)
بِاسْمِهِ سُبْحَانَه . َاَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمُ وَ رَحْمَةُ اللَّه
Aziz Dostum Cafer Bey,
Selam ve sevgilerimi sunar, bu sıkıntılı günlerden biran evvel kurtulmanı Cenab-ı Hak’tan dilerim.
Mektubunuzu aldım. Allah razı olsun.
Dünya hadiselerini iyi takip eden, vatanperver ve kahraman yaradılışlı bir arkadaş ile muhatap olduğumu anladım.
Mektubunuzdan anladığıma göِre, bulunduğu her yerde hükmün kendisinde olması lazım gelen bir yaradılışa sahipsiniz. Bu özelliğinizden kaynaklanan, anî fevrî ve ihtisasa itibar etmez bir ruh haleti taşıyorsunuz. Hapishanenin şartları da ilave olunca bu babacan ve söِzünü sakınmaz haliniz daha da açık bir hal almış. Bir nebze arz edeyim.
1960 senesinin sonundan itibaren Türkiye’deki İslamî hareketin en tehlikeli bِölgelerinde, dünyasını da ahiretini de tehlikeye atarak bulunmak nasip oldu. Lillahilhamd hayat çizgimiz bu minval üzere devam ediyor. 38 sene-lik mücadelenin kazandırdığı bir hassasiyetle ve meşgul olduğumuz Risale-i Nur eserlerinin verdiği düstur ve talimatlarla İslam’a hasım olanların on sene sonra düşünecekleri şeyleri dahi Allah’ın izniyle hisseder duruma gelmişiz.
Bu halimiz bilineceği gibi, kabiliyetimizden ileri gelmiyor. Uzun meşguliyetlerin ve bu sahadaki otoritelerden edinilen tecrübelerden ileri geliyor.
Kardaşım gerek 1996 Ekim’inde Kocatepe Camii’ndeki Aczmendi hadisesinde ve gerekse 1996 Aralık ayının 28’inde İstanbul Kadıköy’deki Müslim Gündüz hadisesinde demokratik laik rejim, bir daha aklını başına alamayacak bir derecede ağır darbeler almıştır. Dayandığı bütün temel fasit fonksiyonları açığa çıkmış, bu sebeple de yavaş yavaş kendisini imha eden robot bir adam gibi mukadder olan sonuna doğru büyük bir hızla koşmaktadır.
Benim hadisemle mü’minler asla rencide olmamışlardır. Ben de rencide olmadım. Çünkü hareketlerimle, yüce İslam Şeriatı’na aykırı kıl kadar bir vaziyetim olmamıştır.
Allah’ın emriyle sahih nikah ile nikahlı bulunduğum ailemle evimde bulunurken 450 kişilik bir çete baskınıyla aile masuniyetim ihlal edilmiştir. Hukuk noktasında hadise budur.
Rahatsız olan müminlere(!) gelince: 1950 senesinden itibaren Türkiye’de, demokratik, laik bir İslamiyet üretildi. Bu İngiliz oyunu, Özal’la beraber en üst seviyeye çıktı ve artık Kasalı, Masalı ve Şöhretli bir İslami hayat, esas Allah’ın dini olan İslamiyet’in yerini bilfiil işgal etti.
Başına geçirdiği tenteneli bir çin takkesiyle her sene Arabistan’a turistik seyahatler yapan kapitalist laik demokratlar, en makbul Müslümanlar oldular. Hizmet deyince para, tesettür deyince de lüks otellerde perdeli plajlarda keyfetmek akla geliyordu artık İslamiyet adına. Kِöpek mamalı, Hawaii Adalı İslamî aile bütçeleri rağbette olan Müslümanlıklar oldu.
Bahsettiğiniz rencide olan beş vakit namazlı Müslümanlardan(!) birisinin okuttuğu cici çocuklarının her birisi için 1996 parasıyla ayda 300.000.000 TL masrafı vardı. Bu çocuklar daha ilkokulu okuyorlardı.
Hülasa olarak rejim, en babayiğit Müslümanları madde ile hadım yaptık diye seviniyordu, en mücahid Müslümanlar da ramazanlarda verdikleri lüks iftar yemekleriyle ahiretlerini garantiye alıyorlardı. Şöhret zirvesinde olan hizmet ehli mücahid Müslümanlar da(!) 28. Hacc yolculuğunda Yunus Emre’nin kasideleriyle kendilerinden geçiyorlardı. İşte; rencide oldular dediğin Müslümanlar bunlar değil miydi?
Allah kafirleri ve onların işbirlikçisi demokratik, laik ve kapitalist Müslüman isimli Müslümanların hesaplarını alt üst etti.
Üçyüz beşyüz biçare Aczmendi’yle ve eli kolu bağlı bir Müslim’le yıkılmaz zannedilen bir rejimin temelini paramparça etti. Bu oynayan zulüm taşları, Allah’n izniyle bir daha yerine oturamayacaklardır.
Nitekim rejimin azad kabul etmez kِöleleri artık çaresizliğin verdiği bir me’yusiyetle hançereleri yırtılırcasına; “Düzenimiz iflas etti, rejim çِöktü.” diye feryat edip duruyorlar.
İşte bu büyük zelzelenin düğmeye basılış tarihi 28 Aralık 1996’dır.
Rabbimin lütuf ve keremine zerrat adedince şükürler olsun ki, bu günleri gِörmeyi kalbi mahzun Müslümanlara nasip ederek onları sevince gark etti.
Kardaşım, zamanında mer’î olan hizmet anlayışının aksine olarak Aczmendiler arasında maddi olarak hiçbir münasebet yoktur. Yani Aczmendilerin para ile, derneklerle, vakıflarla hiçbir alakası yoktur. Başta bu biçare Müslim olarak, herkes kendi imkanlarıyla kendi geçimine gayret etmektedir. Şu cemaat gibi, bu cemaat gibi hizmetin kulpunu paraya bağlamış değildir. Bu durumu bilmeyen bazı dostlarımız bizden daha geniş bir sahada, daha farklı hizmetler beklemekteler. Tabii bu hal yanlış anlamaktan ileri geliyor….
Dostunuz Müslim Gündüz 25.5.1998