Ölümün hakikatini bilen ölümden korkmaz
(01.05.2024 Tarihli Aczmendi Risale-i Nur Dersinden)
“Ve yumit يُمِيتُ yani, mevti veren Odur. Yani, hayatı veren O olduğu gibi, hayatı alan, mevti veren dahi yine O’dur.” (Mektubat, Yirminci Mektup, İkinci Makam)
Mevt: Ölüm
İnsanı mevtte yani ölümde korkutan arkadaşsızlık ve meçhuliyet yani bilinmezliktir. Nereye gidiyorum belli değil! Başıma neler gelecek belli değil. Bu meçhuliyet insanlarda ürküntü meydana getiriyor. Ben nereye gidiyorum? Dibi yok doruğu yok bir aleme mi gidiyorum?
Halbuki en yakın dostun, seni ömür boyu beslemiş olan seni elinden tutacak. Anandan doğar doğmaz bir ömür boyu seni beslemiş olan seni kabirde de yalnız bırakmaz. Bu hakikate olan iman ve itikadındaki zafiyetin nispetinde ölümden korkma olur.
Allah’ı tanıyan kişi; o benim Halikım ve yaratıcım, o benim rızkımı veren Rezzak’ım, o benim her şeyim, her günümde yani 24 saat bütün ihtiyaçlarımı tüm ömrüm boyunca yerine getiren birisi bana gel diyor diye itikad eder. Seni hayatta tutan o olduğu gibi seni vefat ettiren yani öldüren de odur.
Ölümden ancak iman zayıflığından dolayı korkulur.
Ölüm hakikaten güzel bir şeydir. Yoksa ölümden ancak iman zayıflığından dolayı korkulur. Allah ölümü hepimize sevdirsin. Biz ölüp melekler yanımıza geldiklerinde ve sana soru sormaya başladıklarında “Ah kardeşim biz bunun dersini 20-30 senedir medresemizde alıyoruz sen ne soruyorsun” deme fırsatın olacak.
Hepimiz için şükürler olsun ki Allah Risale-i Nur eliyle bu iman mertebesini bize nasip etmiştir. Risale-i Nur okumakla bu iman mertebesini Rabbim bize nasip etmiştir.
“Mevti veren odur.” Bu cümlede geçen saf gerçek ve hakikate kişi ne kadar itikad ederse inanın o kadar rahat eder. Bilinmezlikten ve belirsizlikten kurtulur. Bu iman ve itikad ölümün o soğuk ve karanlık meçhuliyetinden seni kurtarır. Bu gerçeğe itikad etmekle insanda acaba diye bir tereddüt kalmıyor. Seni yaşatan seni götürüyor. Bütün ihtiyaçlarını her an karşılayan seni neden terk etsin?
Vücudundaki kalbin çalışmasını ve kan dolaşımını sağlayan, gözünü, kulağını, mideni, bağırsağını ve böbreğini çalıştıran ve onların rızıklarını dışarıdan sana gönderen seni neden terk etsin? Bu alem içerisinde havaya, suya ve güneşe karşı bir vaziyet verdiren seni neden terk etsin ki? Terk etmez. Hayatı verdiği gibi ölümü verenin de işte o Rabb-i Rahim olduğu gerçeği o meçhuliyeti ortadan kaldırıyor.
Karanlık bir yerdesin. Korkutucu ve endişe verici bir yerde. Çok iyi tanıdığın bir ses sana diyor ki geldim Korkma! Geliyor ve elinden tutuyor. Elinden tutması ve sana seslenmesi de yok aslında. Bu odadan şu odaya sahibiyle beraber geçmek gibi bir şey. Yani bu hayatta ömür boyu senin yanında olan orada da senin yanında olacak.
“Ve yumit يُمِيتُ Yani, mevti veren Odur. Yani, hayatı veren O olduğu gibi, hayatı alan, mevti veren dahi yine Odur. Evet, mevt yalnız tahrip ve sönmek değildir ki esbaba verilsin, tabiata havale edilsin. Belki, nasıl bir tohum zâhiren ölüp çürüyor; fakat bâtınen bir sümbülün hayatına ve yoğurmasına, yani cüz’î tohumluk hayatından, küllî sümbül hayatına geçiyor. Öyle de, mevt dahi zâhiren bir inhilâl ve bir intifâ göründüğü halde, hakikatte, insan için hayat-ı bâkiyeye ünvan ve mukaddime ve mebde’ oluyor.”
Peki Hayat-ı bakiyeye ünvan ile ne anlatılmak isteniyor? Orada isim tek. Hasan, Hüseyin, Ali veya Veli yok. Mevt yani ölüm seni alıyor. O da öldü şu da öldü bu da öldü Orada isim tek. Şaşırma yok.
“Her kim Allah’a kavuşmayı arzu ederse Elbette Allah’ın belirlediği o vakit Elbette gelecektir O hakkıyla işitendir hakkıyla bilendir”
Ankebut Suresi 5 ayet
“Öyle ise, hayatı veren ve idare eden Kadîr-i Mutlak, yine elbette mevti dahi O icad eder. Şu kelimedeki mertebe-i uzmâ-yı tevhidin bir burhan-ı âzamına şöyle işaret ederiz ki: Otuz Üçüncü Mektubun Yirmi Dördüncü Penceresinde beyan edildiği gibi, şu mevcudat, irade-i İlâhiye ile seyyâledir.”
Mevcudat akıp gidiyor. Hiçbir şey Durmuyor.
Yani akıp gider. Mevcudat dalgalanıyor, hareket ediyor. Duran bir şey görüyor musunuz? O hareket edenin içi de dışı gibi hareketli. Belki daha fazla hareketli. Görünürde bir taş. Zahiri olarak orada duruyor ama taşın içerisinde ne oyunlar ne filmler ne hareketler var. Taşın içindeki moleküller atomlar atomun parçacıkları protonlarla nötronlar nasıl hareket ediyorlar? Bu bildiğimiz sıradan bir taş. Bir de bacasız dumansız üstelik çevreye de zararı olmayan oldukça faydalı bir fabrika var. Tüketimi olmayan ama her şeyi üretim olan bir fabrika. Eti, sütü, derisi, boynuzu, kemiği ve gübresi her şeyi faydalı olan ayaklı bir fabrika. Evet birkaç metre boyunda olan o ineğin içinde neler var neler? O nelerin içerisinde, yani kan ve fışkı ortasından o süt nasıl çıkıyor? Nasıl olabiliyor bunlar? Alem tamamıyla hikmetlerle dolu.
Afyonkarahisar’da kaplıcaların da olduğu bir ova var. Ova bütün suyu yeraltından çekiyor. O ovanın üstündeki tarlalar ve evler sürekli bir biçimde yerden su çektikleri halde yer altındaki o su bir türlü bitmiyor. O su neden bitmiyor? Afyon ovasındaki tüm tarlaların fasılasız kullandıkları ve yerin altından tazyikle çıkan o su neden bitmiyor?
Bizim El Aziz’de bir zamanlar çok üzüm oluyordu. Elazığ’ın öküzgözü olarak adlandırılan bu cins üzümleri çok meşhurdur. Elazığ ovalarının üstünde ev veya inşaat yapmak için kazmaya başlandığında, inşaat temelinin hemen altından bir zamanlar su çıkardı. Bu derin kuyu yapma meseleleri çıktıktan sonra aşırı su kullanımı oldu. Elazığ’daki ovaların ve şehrin suyu böylece tükenmeye başladı. Temel kazar kazmaz hemen çıkan su önce yerden 10 metre indikten sonra çıkmaya başladı. Bu zamanla 20 metre 30 metre 50 metre ve nihayet 100 metreye kadar kazmakla ancak suya ulaşılacak noktaya gelindi.
Allah Afyon’da öyle yapmamış ama. Suyu çek çek bitmiyor. Allah-u Ekber. Dünyadaki Petroller de doğal gazlar da öyle. Bitmiyor. Yerin altı öyle yerin üstü böyle. Bu alemi senin keyfin için ve rahat edesin diye bak ne güzel yaratmış? O ineğin etini yiyor, sütünü içiyoruz. Gübresini kullanıyoruz, derisinden ayakkabı yapıyoruz. O hayvanın pisliğinin taşındığı bağırsaklarını temizleyip içine et dolduruyor sucuk diye yiyoruz.
Şu küçük tavuğa bir bak. Küçücük ama seri imalat yapıyor. Evet o küçük tavuk adeta fabrikalardaki gibi seri üretim bandı imalat yapıyor. O tavuğun içinde nasıl bir fabrika varsa ve nasıl çalışıyorsa zaman geçtikçe tavuktaki o canlı hücrenin üzerine sarı bir şeyler dolanıyor sarı büyüdükten sonra beyaz bir şeyler dolanıyor ama o sıvı dağılmıyor. Nasıl oluyorsa o canlı hücrenin üzerine fevkalade nadide ve incecik bir kabuk geçiriliyor. O küçücük hayvanın karnında bir seri imalat bandı çalışıyor.
Senin yaşaman ve keyfin için bu kadar hizmet eden Allah seni bırakır mı? Hadi nereye gidiyorsan git der mi? Demez. Eğer sen onun sana buradaki verdiği nimetleri hisseder, iktisat ve kanaat eder, şükreder ve seversen; Allah bunların bin mislisini orada sana gösterir, verir ve yedirir. Bu dünya hayatı tatma yeri yeme yeri değil. Sabah yiyorsun akşam yine acıkıyorsun.
Talebe-i Ulum Öldükten Sonra da İlmi İnkişaf Eder
Hülasa hayatı veren kim ise mevti veren de odur. Mevti vereni bilirsen ölüm sana güzel olur, düğün olur, dernek olur. İnsanı korkutan meçhuliyettir nereye gittiğini bilememektir.
Sanki seni bir kuyuya atıyorlar ve gidiyorsun. Öyle değil işte. Hemen seni karşılıyorlar. Hele gel bakalım gel diyorlar Nur talebesine. Sen orada ne kadar okudun? Sözleri tam okuyamamışsın! Hadi gel seninle biraz Sözler dersi yapalım. Mektubat dersi yapalım. Talebe-i Ulum olarak öldüğü için Allah onun ilmini aynı bizim bu medresede gibi ilmini inkişaf ettiriyor. Mahşer yerine kadar ilmini inkişaf ettiriyor.
Ölümü böyle bilen ölümden korkar mı? Korkuyorsak demek ki biz de bir noksanlık var. İman noksanlığı var. Yoksa ölüm çok güzeldir. Çok güzel bir şeydir.