ÜÇÜNCÜ MESELE

SUAL: 28 Şubat ve devamındaki süreçte basın yayın kuruluşları tarafından; “Aczmendiler’in büyük kısmının asker olduğu ve 28 Şubat Döneminde asker tarafından kullanıldıkları, yaptıkları eylemlere rağmen serbestçe dolaştıkları ve Müslim Efendi’nin Hacı Hulusi Yahyagil ve Nurculukla alakasının olmadığı” gibi hususlarda çokça haberler yapıldı, beyanlar verildi ve makaleler kaleme alındı, bu konun aslı nedir?

Bu mesele hakikatten uzak, tamamen iftira kaynaklı ve mesnetsiz iddialardan ibarettir. Bu tarz ifadelerde kaynak gösterilenler ya mahkemeler nezdinde tazminata mahkûm olmuş ya ifadesini geri çekmek durumunda kalmış veya sadık birçok şahit tarafından müfteri oldukları vuzuha kavuşturulmuştur.

Bu konudaki delillerimizi serdetmeden önce iftira kaynaklı bir meselenin nasıl bu kadar şüyu bulup taban tuttuğunun anlaşılması için bir vakaayı tekrar hatırlatmak isteriz. Şöyle ki;

28 Şubat yaşanmış… Binler belki milyonlar mağdur var… Adeta kime dokunsan bin ah iştir bir tarzda, halkın her kesiminin sosyolojik, psikolojik, ekonomik olarak mağdur edildiği bir zaman dilimi yaşanmış ve en nihayet bu zulmü işleyenlerin yaptıkları yanına kar kalmasın düşüncesiyle mahkemeler -TC tarihinde ilk defa-  Darbecileri yargılamak üzere işlettirilmiş olduğu bir vasatta, iki mühim manzara var ki o dönemin insaf, vicdan ve hak anlayışına ayna tutacak bir mahiyettedir.

Birincisi: 28 Şubat Döneminin Adalet Bakanı cuntacı generallerin yargılandıkları mahkemeye geliyor ve “Ben vicdan sahibiyim, paşalardan şikayetçi değilim” diyor. Bu nasıl bir vicdandır ki, halkın en az üçte birinin taraftarlığını almış, adaleti işletmekle vazifeli bir bakana bu sözü söylettirir.  Adaleti teminiyle birinci derce vazifeli bir vicdanın bu tarzda çalıştığı bir vasatta kime ne diyebilirsin ki…

İkincisi: 28 Şubat darbe dönemi konu edildiği her yerde ilk akla gelen ve telaffuz edilen Aczmendiler olduğu halde, 2012 yılında açılan Darbe Davasına Müdahillik dilekçesi vermek üzere Ankara Adalet Sarayı’na hareket eden Aczmendiler’in önce çevre illerden önleri kesildi. Bu kuşatmalar aşılıp, Ankara’ya varıldığında ise Hacı Bayram Camiinde -öğlen namazını kıldığımızdan istifade edilerek- çevik kuvvet tarafından kuşatma altına alındı ve camii avlusuna hapsedildiler.

Şu acip manzaraya bakar mısınız?

1996 yılında Kocatepe Camiinde toplatılarak tevkif edilen Aczmendiler, yargılandıkları mahkemelerden aldıkları berattan başka, kıyafet ve tekke-zaviyelerin serbestiyeti konusunda elde etmiş oldukları büyük muvaffakiyet sonrası, haklarındaki itham ve iftiralara birinci ağızdan cevap vermek ve hakkını meşru yollarla talep etmek adına mahkemeye gidiyor; “Sanıksam yargılayın, tanıksam şahitliğime başvurun, mağdursam adaletin tecellisini istiyorum” diyor… bizzat resmi kolluk kuvvetlerinin marifetiyle, yeniden camii avlusuna hapsedilip, Adliyeye gitmesi engelleniyor.

Aczmendiler’in maruz kaldığı bu muamelelerin, katmerli bir zulüm olduğunu, “Vicdanı kurumamış” herkes itiraf edebileceği gibi, bizler için tek teselli, beşerin bu zulmü içerisinde kaderin adaletidir ki;

“Hakim-i Mutlak, Kadir-i Külli Şey, Aczmendi’ye iltifat edip beşaret ediyor ki; içinde bulunduğunuz şu kutsi mücadelenin münderecatı ve mükafatı bana aittir. Başkalara müracaat ve isbat-ı hak etmeyiniz.”

28 Şubat Dönemi ve sonrasında öne çıkan ve bir kısım insanların kendi kirini pasını kapamak adına veya meşhur olmak sevdasıyla gündeme taşıdığı ve hakkımızda sıklıkla gündeme getirilen tüm itham ve ithamlar 7 başlıkta izah edilecektir.

  1. Birinci İddia ve İftira (Kadir Sarmusak)
  2. İkinci İddia ve İftira (Prof. Mehmet Çelik)
  3. Üçüncü İddia ve İftira (Servet Kabaklı)
  4. Dördüncü İddia ve İftira (Tamer Korkmaz)
  5. Beşinci İddia ve İftira (Hüseyin Kocabıyık)
  6. Altıncı İddia ve İftira (İlnur Çevik)
  7. Yedinci İddia ve İftira (Prof. Dr. Ahmet Akgündüz)

 

Yorum bırakın

Scroll to Top