Ufak bir İkilem İçin Üç Ay Çile Çekmiştim
(Oğuz Boyalı)
1997 senesi. 4 yıllık fakülteyi 7 yıla uzatmıştım. 28 Şubat’ın dehşetli tazyikatı altında fakülteye sarık ve cübbem ile devam edip bitirmek gibi bir gailem var. İşin tuhaf ve zor kısmı; 4 yıllık fakültemin ders toplamının %7o’ini (27 dersi) alttan alıyorum. 6 ayda hepsini verip okulu bitirmem gerekiyor. Aksi halde tek dersten bile kalsam fakülteden atılacaktım. Sözel dersleri okuyarak geçebilsem de muhasebe derslerine girmem ve dikkat ile takip etmem gerekiyordu. Ders Cuma günleri, 2 saatlik bir ders…
O ki işin cilvesi; Efendi Hazretlerinin de Metris’teki görüş günü de Cuma gününe tevafuk ediyor. Bu fakir her Cuma günü bir dilemmaya müptela olup, “Görüşe mi gitsem? Yoksa derse mi girsem?” muhayyer kalıyordum. Ama her defasında da o dersi ekip, Metris’e gidiyordum. Böylece 6 ay geçti…
Sınavlarım da fena geçmemişti. 27 dersten 26’sını verip tek ders imtihanına kalmıştım; muhasebe… 3 ay gibi bir zaman var. Dersi verdim verdim, veremedim okuldan atılacaktım. Son bi gayret, kırdım dizimi ve 3 ay muhasebe çalıştım. Sınav günü geldi, 5 kişiyiz. Sınav görevlisi asistan “Bendeki listede 4 kişi gözüküyor. Bir kişi fazla” dedi. İsimleri okudu. Ben yokum. Oysa ki öğrenci işlerindeki askıda 35 ile kaldığım kesindi. Dedim; “Kesin bir yanlışlık var. Öğrenci işlerine sorayım. Başlamayın…” Koşarak öğrenci işlerine vardım.
Öğrenci işleri şefi tüm üniversitenin tek Aczmendi öğrencisini çok iyi tanıdığından direk onun odasına girdim, durumu izah ettim. O da telefon edip dosyamı istetti. Dosyam geldi. Şef inceledikten sonra; “Sen bu dersten geçmişsin Oğuz.” Dedi. Ben, “Nasıl olur, askılarda kaldığım yazılıydı” dedim. Evrakı getiren hanım araya girip; “O dersin hocası notlar askıya çıktıktan sonra geldi ve bir notu düzelteceğini söyledi. Sanırım sizin ki olabilir…” Ne yani ben şimdi bu dersten geçtim mi? “Evet” dediler. İnanamıyordum. Meğer fakülteyi 3 ay evvel bitirmişim. Koşarak sınavın yapıldığı sınıfa döndüm ve asistana; “Bensiz başlatabilirsiniz…” dedim.
Aynı hız ve heyecanla kendimi İstanbul Üniversitesinin önüne, Beyazıt meydanına attım; “Okul bitti, okul bitti” diye bağırarak ilan ettim. O gün anla-dım ki; Her Cuma, “Metrise ziyarete mi gitsem, yoksa derse mi girsem tereddütüm sebebiyle tokat yemiştim; üç ay boş yere çalışmıştım.
Bu da gösteriyordu ki büyük bir himmetin desti altındaydık. Aksi halde o hocanın, gidip notumu değiştirmesinin başka hiçbir makul sebebi olamazdı.
Ve eklemek isterim ki; Ey Aczmendiler hepinizi çok seviyorum.
Oğuz Boyalı