Hakiki Risale-i Nur Talebelerinin Vasıfları Nelerdir?

İttiba-ı Sünnet-i Seniyye’deki Vazifelerinde Kınayanların Kınamasından Korkmazlar

Bu yazı, Müslim Gündüz efendinin 10.02.2025 tarihli Risale-i Nur sohbetinden editörümüzün anladıklarının özet olarak yazıya aktarılmış halidir.

Sual: “Risale-i Nur’un hakikî şakirtleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittibâ-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-ı kebâirdeki takvâlarında, Kur’ân hesabına vazifedar sayılırlar.” [Kastamonu Lâhikası, 115. Mektup.] Bunu nasıl anlamalıyız? 

Şimdi Bazen oluyor ki, yazın ortasında askere potin giydiriyorlar. (Potin bağcıklarını) bağlıyorsun ayağından çıkmasın (diye). Yazın ortası. Yani haziran temmuz ortası. Bu hikmete uygun mu? Askeri kendi haline bıraksan onu giyer mi? Giymez. Ayağın (potinin) içinde yanıyor. Adamın ayağı yanıyor ama askere emir verilmiş, (o da) yapıyor. (Asker kendi kendine) “Düşünüyorum ki; insanlar bana güler, benim bu giydiğim nedir? İnsanlar benimle alay eder. İnsanlar bu adam delidir der.” diye düşünür mü? (Asker) Bunu düşünmez. Çünkü o askerdir. O verileni yapar. Herkes de bilir ki; o bir askerdir ve (kendisine verilen) emri yerine getiriyor. Bunun ne gülünecek bir tarafı var ne de kınanacak tarafı var.

Hakiki Risale-i Nur Talebeleri

Risale-i Nur talebeleri ittiba-ı Sünnetteki vazifelerinde (hakiki talebeler Üstad öyle diyor) “Kınayanların kınamasından korkmazlar” “ve la yehafune levmete laim” [Maide 54] “…hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar.” Ashab-ı Kiram efendilerimizin altı vasfından biridir bu. Kınayanların kınamasına hiç aldırış etmediler. Aa sen de mi o delinin peşine düştün? Sen de mi Muhammed’e inandın? 

(Örneğin) Zübeyr Bin Avvam anası. Zübeyr bin Avvam anasına çok düşkündü. Anası onun Müslüman olduğunu duyunca yemin etmiş ve demiş: “-Sen Muhammed’i terk etmedikçe ne yiyeceğim, ne içeceğim ve öleceğim.” Hakikaten (Zübeyr bin Avvam’ın anası) ne yiyor ne de içiyor. Hazreti Zübeyr gidiyor anasının başına duruyor ve diyor k: “-Anacığım benim seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun. Benim sana ne kadar düşkün olduğumu biliyorsun. Ama Allah’a yemin ederim ki; senin gibi bin tane ana gözümün önünde can verse ben yolumdan dönücü değilim.” 

Hakiki Risale-i Nur Talebeleri işte buna benzeyen talebelerdir. Sıkıyı görünce hemen çarşafı çıkaran, sıkıyı görünce sarığını çıkaran, yahut da bana ne derler, bu kadar insan; yani İstanbul’u sen mi ıslah ediyorsun diyorlar, sana doğru söylüyorlar, 17 milyon insanı 17 kişi (sarık) sarmış ve sen mi (onları) ıslah edeceksin? İşte bunları (bu kınamaları) düşünmeyen, dinlemeyen ve Allah resulünün emrini her şeyin fevkinde tutan bunlara (kınamaları) zımbırtı laflar şeklinde görenlere Hakiki Nur Talebesi diyorlar. 

İttiba-ı Sünnette Hakiki Risale-i Nur Talebeleri vazifedardır, aynen askerin yazın giydiği postal gibi. Kışın da giydiği beyaz ayakkabı gibi ne ondan gocunur ne bundan gocunur. Vazifesidir o onun. Nur talebesi budur. Sarığını sarar ortaya çıkar. Resulullah böyle yapmış, sahabe böyle yapmış, Üstad da böyle yapmış. 

Yahu sen niye böyle yapıyorsun kardeşim? Yani ekmeğinden olursun, suyundan olursun, makamından olursun. Efendim dünyayı sen mi ıslah edeceksin? Bunların birisinin zerre kadar, bir pire vücudu kadar kafasında yeri varsa o adam Hakiki Risale-i Nur Talebesi değildir. Çünkü bunlara dikkat etmez Risale-i Nur talebesi. Hiç anlamaz. Bu (kınayanlar) ne diyor der, bu serseriler ne konuşuyor der. 

“Hakiki Risale-i Nur Talebeleri” bu (risale) İhlas münasebetiyle yazılan bir mektup değil mi? (Kastamonu Lâhikası, 115. Mektup.) O da ayrı. İhlas münasebetiyle yazılan bir mektup (daha) var. Esas orada ittiba-ı sünnette feraizi işlemek kebairi terk etmek ve Sünnet-i Seniyyenin ittibaında Nur talebeleri vazifelidirler, riya onlara karışmaz, riya girmez onların işine (yazar). İhlas münasebetiyle İhlas Risalesi yayınlanınca yanlış anlarlar diye Üstadımız o mektubu yazmış. Biz (Nur Talebeleri) ittiba-ı sünnette, Hazreti peygamberin sünnetini tatbik etmekte vazifeliyiz. Nur talebesi böyle görür kendisini. 

Allah ona rahmet etsin Abdullah Yeğin ağabeyin bir hatırasını, Sultan Feyzi Hazretleri hakkındaki beyanatını okudum. Abdullah Yeğin abi diyor ki: “-Feyzi Efendi diyor aynen Üstad gibi giyinirdi. Denizli mahkemesinde ve diğer mahkemelerde asla kıyafetini değişmedi. Üstad gibiydi, sarığını ve cübbesini ve şalvarını çıkarmadı. O Üstad gibiydi.” Abdullah Yeğin abi (Allah ona rahmet etsin) diyor; “Denizli mahkemesinde müdür gördü Feyzi efendiyi ve (etrafındaki görevlilere) dedi ki bunun sakalını niye kesmiyorsunuz? (Bunu duyunca) Feyzi efendi telaş etmiş. Üstad hazretleri de kendisine işaret ediyor ve diyor ki; “ -Sen benim sakalımı taşıyorsun. Kimse o sakala dokunamaz.” Abdullah Yeğin abinin sözleri bunlar. Ondan sonra gardiyanların başı sakalını kesmeye geliyor. (Başgardiyan) bakıyor ve “ -Ya bu sakala dokunulur mu, bu sakal kesilir mi?” diyor ve geri dönüp gidiyor. Ne askeriyede ne hapishanelerde ne de mahkemelerde (Feyzi efendinin) sakalına dokunulmamış. Üstadın sakalı çünkü.

Sünnet-i seniyyenin ittibaında; (insanlar) kızarlar, küserler, işte bilmem ne derler, hapishanede yasaktır (sakalımızı) kesip gidelim falan. Öyle bir şey yok ve dokunamıyorlar da. Sünnet-i Seniyye’nin ittibaında vazifelidir. Hakiki Nur talebeleri bunlar. 

Allah kimseyi mürşid olarak yaratmamış, Allah herkesi kul olarak yaratmış. Hazreti peygambere ümmet olsun diye yaratmış. Allah’a kulluk yapsın diye yaratmış. Sünnet-i Seniyye’yi niye terk ediyor ki? Bilmem kimi irşad edecek? Sen kendin irşadtan çıktın, sen kendin çizgiden çıktın kime ne diyeceksin yani? Sen kendin çizgiden çıktın. 

İşte burada Üstad hazretleri emrediyor; “Risale-i Nur’un hakikî şakirtleri, neşriyat-ı diniyelerinde ve ittibâ-ı sünnetteki ibadetlerinde ve içtinab-ı kebâirdeki takvâlarında, Kur’ân hesabına vazifedar sayılırlar.” (Kastamonu Lâhikası, 115. Mektup.) Risale-i Nur şakirtleri değil hakiki şakirtleri tabirini kullanıyor. Çünkü herkes aynı kuvvette olmuyor. 

Şimdi bize yazıyorlar; “Efendim işte iş yerinde şöyle dediler sakalı mı keseyim mi?” Sen bilirsin kardeş diyoruz. Ne diyelim yani taşıyamıyor. Bana bunu soracak kadar endişeye ve tereddüte düşmüş. 

Meşhur bir mesele; birisi gelmiş Sultan Feyzi Hazretlerine; “-Ben paramı bankaya kaybolmasından korktuğum için yatırdım, yani faizsiz bankaya yatırdım. Ama dün bana bir kağıt geldi. (Bana) çok büyük bir ikramiye çıkmış. Paramı gidip alayım mı?” diye (soruyor). “ -Ben filanca hocaya gittim alma dedi, filancaya da gittim alma dedi, bir de size sorayım dedim.” diyor. Sulan Feyzi Hazretleri git al diyor, adam hayrete düşüyor tabi. (Feyzi efendi); “ -Kardeşim, filanca hoca hak olan sözü sana söylemiş alma diye, ona inanmamışsın filancaya gitmişsin o da hak olan sözü sana söylemiş ve alma demiş. Sen şimdi sana al diyecek hoca arıyorsun, hakkı aramıyorsun. Ben de diyorum git al ve kimseyi günaha sokma.” Nur talebeleri bundan çok hisse çıkarmalı. Allah bizi hakiki nur talebesi etsin. 

“ve la yehafune levmete laim” [Maide 54] “hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar.” Bu zamanda en dehşetli bir mesele olmuş bu (İttiba-ı Sünnet). Onun için 100 şehit ecri veriliyor. (Sarıklı, cübbeli veya çarşaflı olduğunda) Herkes dönüp bakıyor aman, hatta kaçıyorlar böyle. Böylesi bir zamanda Sünnet-i Seniyyenin ittibaına 100 şehidin ecri (sevabı) verilmiştir. Sebebi işte bu, sebebi bu. 

Evinden başlar ta kirvenin torununun bilmem nesine kadar herkes gelir sana akıl verir. Sen deli mi oldun, divane mi oldun, istikbalini söndürüyorsun, seni işten atarlar derler. (Benim) Hadiselerin civcivli zamanında birisi öyle demişti; “ -Yemin etmiş demiş, daha yedi sülalemizde bize memuriyet yasak.” Doğru da söylemiş. “-Filancanın Gündüz soy ismi tutuyorsa yedi sülalemizde memuriyet yasak.” Buna dayanacaksın işte. Bu sözler sana tıngırtı gelecek. Yasaksa yasak git, amelelik yap. Çok mu zor? Maydanoz sat. Açlıktan mı öleceksin? Hakiki Risale-i Nur talebeliği zor meseledir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Alışveriş Sepeti
Scroll to Top