Mukaddime - Giriş

Yüceler yücesi Rabbimiz, hidayet kaynağı Kuran’ı ve son peygamberi, gözümüzün nuru, gönüllerimizin süruru Muhammed’ini (a.s.m.) gönderdikten sonra da insanları şaşkınlık sahrasında başıboş bırakmamak için her asırda, bütün eşyayı sari olan (kapsayan) sırlarını kullarından ileri gelenlerine keşf ve örtülü perdelerini onların gönül gözlerinden kaldırmak için de evliya ve asfiyasını göndermek suretiyle sonsuz feyiz kaynaklarını onların üzerine akıtmıştır. 

Bir hadis-i șerifte “Alimler, peygamberlerin varisleridir” buyurularak Peygamber’in (a.s.m.) medhine mazhar olan bu hakiki varis-i nebi olan rabbani alimlerin, ehlullahın ve Allah dostu erenlerin hepsinden de Allah Teala razı olsun ve onların yüce himmet ve șefaatlerine bizleri de nail etsin, amin!

Mehmed Feyzi Efendi'den Hatıralar

Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’inde bu yüce dostlarını, evliyasını çeşitli ayetlerinde övmüş ve onların da çeşitli derecelerde bulundukları bildirmiştir. Menakıb ve hatıralarından acizâne bahsetmek gayretinde olduğumuz Sultan Mehmet Feyzi Efendi Hazretleri, evliyanın üç mertebesinden bahsederek ayetlerle açıklarlardı. Bunlar: 1- Avam, 2- Havas, 3- Ehas diye isimlendirilen tabakalardır.

1-  Evliyanın Avam Tabakası hakkında șu gibi ayetleri okurlardı. “Allah, müminlerin velisidir (yar ve yardımcısıdır)” (Al-i İmran Suresi, 68) ve yine: “Allah, iman edenlerin velisidir (dostudur, yardımcısıdır); onları (sapıklık) karanlıklarından kurtarıp (hidayet) nuruna çıkarır.’ (Bakara Suresi, 257)

Evliya kelimesi, “dost” ve “yardımcı” anlamlarina gelen “Veli” kelimesinin çoğuludur. “Veli” kelimesi sıfat-ı müşebbehedir. Bu vezinde (feil) gelen sıfat-ı müşebbeheler, hemi ism-i fail (etken ortaç) hem de ism-i meful (edilgen ortaç) anlamı verdikleri için, ayette geçen “veli” kelimesi de hem “dost” hem de “dost olunan” anlamlarını vermektedir. Bu sebepten dolayı “Allah, müminlerin velisidir” ayetinde geçen “veli” sıfatı, ism-i mefûl anlamına gelebildiği için “Müminler de Allah’ın dostu, velisidir” gerçeği ortaya çıkmaktadır. 

Nitekim aynı vezinde bir sifat-ı müşebbehe olan “şehid” kelimesi de hem “şâhid”” ve hem de “meşhûd” (şahid olunan) anlamlarına gelmektedir. Bu ayetten anladığımıza göre, Allah’a dost olmanın asgari şartı mümin olmaktır. Öyleyse bu anlamda bütün iman edenler Allah’ın dostu; Allah da onların dostu ve yardımcısıdır. O halde bütün inananlara bu gözle bakıp itibar etmemiz lazımdır. Nitekim Horasan uluları da bu anlamda “Her geceyi Kadir, Her gördüğünü Hızır bil” șeklinde bu gerçeği düstur şeklinde ifade etmişlerdir.

2- Havas Veliler hakkında da; “Allah ise, takva sahiplerinin velisidir (dost ve yardımcısıdır).”(Casiye Suresi, 19) ayetini okuyarak bu tabakaya çıkabilmek için imandan başka takva’nın da șart koșulduğunu belirtirlerdi.

3- Ehas (Hasların hası) hakiki anlamda vâris-i nebi olan evliya için de șu ayet-i kerimeyi okurlardı: “Biliniz ki Allah’ın velileri için hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. Veliler o kimselerdir ki, Allah’a iman edip takvaya ermiş olanlardır. Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjdeler vardir. Allah’ın kelimelerinde asla bir değişme yoktur. işte bu en büyük kurtuluştur.’ (Yunus Suresi, 62) 

Bu ayette iman ve takva sahibi olan bu hakiki anlamda veliler için ayrıca dünya hayatında ve ahirette müjdeler olduğu bildirilmekte, onların yüce dereceleri ve ayrıcalıkları belirtilmiș olmaktadır. Mehmet Feyzi Efendi, “Dünya hayatındaki müjdenin ya hayattayken veya ölüm anında cennetle müjdelenme olabileceğini” bu ayetin tefsirine istinaden söyleyerek; “Ehlullahın dünyadaki endișe ve kaygılarını, diğer insanlar gibi mal, mansıp gibi dünya ile ilgili olmadığını; bilakis dünyadan imanlı gidip gidememe düşüncesi olduğunu ve bu endişelerinin müjdeyi alana kadar da devam edeceğini” belirtirlerdi. Allah Teâlâ hepimizi bu eşsiz zatların himmet ve șefaatlerinden hisseyâb etsin. Âmin!

Onun ruhlara gıda olan, kalpleri diriltip rahatlandıran, gönüllere şifa veren, kesilip tükenmeyen, ilahi kaynaklı feyizli sohbetlerini bütün insanların işitip istifade etmelerini ne kadar isterdik! Ancak kendileri “laf kutusu” dedikleri teyplerle sohbetlerinin tespitine müsaade etmezlerdi. Gizlice sesini almak isteyenlerden de pek

başarılı olan çıkmadı. Sağlığında dinlediklerimizi hemen yazıya geçirmemize de bazıları – belki iyi niyetle – engel olmuşlardı. Bizler bu duruma üzüldüğümüz zaman Hocaefendi odasında bulunan cevizden yapılmış bir kitap rafını gösterip: “Üzülmeyiniz! Ceviz ağacı sõylenenleri zapt eder. Bir zaman gelecek bir âlet çıkacak; o zaman o aleti bu tahtaya takınca, burada neler konuşuldu ise hepsini haber verecek” diye bizleri teselli ederler ve o konuda çalışmak isteyenlere de ilham verirlerdi. (Sf. 13-14)

Merhum Mehmet Feyzi Efendi Hazretleri, bizzat kendisi, hayat safhalarını: 1. Hubbîlik, 2. Cubbîlik, 3. Sükûtilik diye ayırarak, “sonunda da Turâbî olacağız” buyururlardı.

Mehmet Feyzi Efendi, kerametin: 1. Keramet-i İlmiyye ve 2. Keramet-i Kevniyye diye ikiye ayrıldığını belirterek; keramet-i ilmiyyenin, keramet-i kevniyyeden daha üstün olduğunu belirtirlerdi. 

Kimilerine göre o, bildikleri, duydukları cinsten bir șeyh olmalıydı. Bu yüzden “Hangi tarikate mensuptur?”, “Şeyhi kimdir?”, “Müritleri kimlerdir?”.. diye hep araştırılmıştır. Hâlbuki o, Hafız Ömer Efendi gibi, kâmil ve fazilet sahibi, “zülcenaheyn” yani zâhiri de bâtını da mamur bir üstattan hafızlığını, talimi ve ilk derslerini almasına rağmen: “Bizde şeyhlik, müritlik yoktur, kardeşlik vardır” demek suretiyle “İnnemel-mü’minûne ihvetün” “Müminler ancak (dinde) kardeştirler.” (Hucurat Suresi, 10) ayetini hatırlamak suretiyle, ilk Müslümanların, Muhacir ve Ensar kardeşliklerine; onların iman, amel ve ahlâk yönünden üstün anlayış ve tatbikatlarına ve eşsiz yüceliklerine dikkatleri çekmek istiyordu. “Ashab-ı kirâmın mesleği cihat idi.” Onlar o sayede bu yüce makamlara ulaşmışlardı. Kendisine: “Bizim terakkimiz ne ile olacak?” diye soran bir dostuna: “Cihat!” diye cevap vermek suretiyle yine o saadet asrına işaret etmişlerdir.

İslam Dairesinin Başlangıç ve Bitiş Noktası

Resulullah (a.s.m) Efendimiz, bir hadis-i șeriflerinde öyle buyurmuşlardır: “İslam garib olarak bașladı; bașladığı gibi garip olarak dönecektir. Ne mutlu gariplere!”

Merhum Mehmet Feyzi Efendi, alışılmışın aksine bu hadis-i şerifi ümit verici bir șekilde yorumlardı. Hadiste geçen “garib” kelimesinin hakikat ıstılahına göre manalandırılması gerektiğini belirterek onun anlamının “emsali içinde eşi benzeri bulunmayan” demek olduğunu ifade ederlerdi. Yani İslam dini, diğer dinler arasında eși benzeri bulunmaz bir șekilde ortaya çıkmış ve eşi benzeri bulunmayacak bir şekilde devrini tamamlayacaktır. 

Hadiste “dönecek” fili kullanılmıştır. Zaten zaman, düz bir hat şeklinde değil, daire şeklinde cereyan eder. İslam dini de bir daire çizecektir. Dairenin başlangıç noktası, “kemâl günü”, “tamam günü” de denilen Peygamber (a.s.m)’in Veda Hutbesini okuduğu Veda Haccı idi. Çünkü o gün, “Bugün dininizi kemâle erdirdim (tamamladım) (Mâide Suresi, 3) anlamına gelen ayetin indiği gündür. Bu en son inen ahkâm ayetidir. Peygamber Efendimiz, bu ayetin inişinden 81 gün kadar sonra vefat etmiştir. O hacda Peygamberimizle birlikte 124 bin sahâbî bulunuyordu. 

İşte İslam dairesinin bașlangıç noktası, o muhteșem gündür. Daire henüz tamamlanmadı, başlangıç noktası ile bitiş noktası henüz birleşmedi. Ama işaretlerden, alâmetlerden İslam dairesinin tamamlanmasına hızla yaklaşıldığı anlaşılmakta, hissedilmektedir. İnşallah dairenin tamamlanması da o zaman Veda Haccı’na benzer bir hac olacak ve o hacda 124 bin ashâb-ı kirâm yerine en az 124 bin evliya bulunacaktır, Yine Peygamber (a.s.m) sonda gelecek ümmetini de överek: “Ümmetim yağmura benzer; önü mü hayırlıdır sonu mu bilinmez?” (Gümüşhânevi, Râmûzư’l-Ehadis, 4818 nolu hadis-i șerif.) buyurmuştur. 

Peygamber’in (a.s.m) sonda geleceğini bildirdiği hayırlılar içinde elbette en hayırlısı İsa (a.s.) ile Mehdi Al-i Rasûl (a.s.) olduğu şüphe getirmez bir gerçektir. Mehdi’nin (a.s.) ümmet içindeki ihtilafları kaldıracağı, mezhep birliğini sağlayacağı hakkındaki rivayetler konusunda merhum Mehmet Feyzi Efendi şöyle açıklamalar yapardı: “Mehdî (a.s.) hak mezhepleri kaldırmayacak ancak aralarındaki ihtilaf noktalarını izah etmek suretiyle, ihtilafları ittifaka çevirecektir.”

Şöyle de buyurmuşlardır: “İçtihat kapısı açıktır. Tevhid-i mezheb kapısı kapalıdır. Tevhid-i mezhebin (mezhep birliğinin) de zamanı var. Onu yapacak zat dagelecek. Tevhid-i mezhebi yapacak zata hangi imam isabet etti ise vahiyle bildirilecek. O da kıyamete yakın olacak.” 

NOT: Vedat Kader Efendi’nin “Mehmet Feyzi Efendi” isimli kitabının 258. sahifesinde Hz. İsa’dan (a.s) bahsettiği kısımda “tevhid-i mezhebi ancak İsa (a.s.) gerçekleştirecektir buyurulmaktadır.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Alışveriş Sepeti
Scroll to Top