Enaniyet Denilen Benlikten ve Nefisperestlikten Nasıl Kurtuluruz?

Bu yazı, Müslim Gündüz efendinin 20.04.2025 tarihli Risale-i Nur sohbetinden editörümüzün anladıklarının özet olarak yazıya aktarılmış halidir.

«Aziz Kardeşlerim, Evvel âhir tavsiyemiz: Tesanüdünüzü muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidâl-i dem ve ihtiyattır.»

[Şualar, On Üçüncü Şuâ]

Sual: Efendim, Enaniyetten muhafaza nasıl olur?

El-Cevap: Allah ona rahmet etsin, Hulusi Bey’in bir formülü var; bu dairede herkesi sevin diyor. Bu dairede bulunan herkesi şartsız, maksatsız, amasız ve fakatsız sevin ki bu dairenin sahibinden size feyiz gelsin. Herkesi seversen ve kendinden üstün görürsen enaniyetin sana zarar verip zararlı bir iş yaptıramaz. Enaniyetten kurtulamasan bile sana zarar veremez. Ölçü bu, yani herkesi sevmek.

Risale-i Nur camiası bilhassa Aczmendiler içerisinde herkesi şartsız aynı seviyede ve aynı şekilde sevmek gerekir. Elbette bazısını kalben daha fazla bazısını da daha az seversin ama düşmanlık yapmamak için kin beslememek gerekiyor. İşte o zaman kişide enaniyet olsa bile zarar vermez. 

Enaniyetten kurtulmak çok zordur. İşin aslı da zaten enaniyetten kurtulmaktır. O enaniyet müşkülatına girmeden bir formül vermiş Hulusi bey Allah ona rahmet etsin. “Muhabbet inkişaf etmezse malumatınız artar ama marifetiniz artmaz diyor. 

Kişi Risale-i Nur’u çok iyi biliyor ama onun sapı var, bunun çöpü var, onun bilmem nesi var diye herkeste bir kusur ve herkeste bir eksik arıyor. Muhabbet yok sadece malumat toplamış oluyor. İşte o adam Risale-i Nur’dan sadece çok kuvvetli bir malumat topluyor. Risale-i Nur’da felsefe var sadece onu yapıyor. 

Enaniyetin zararından kurtulmanın çaresi kardeşlerimizi sebepsiz sevmek ve muhabbet etmektir. Birbirine karşı içinde buğz ve kin olursa bu dairenin şahs-ı manevisinin mümessilinden sana feyiz gelmez ve kesilir.

Enaniyet

Sual: Efendim Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek de var. Şimdi bir bakıyorsun ki 20 30 yıllık beraber yol yürüdüğün adam senin damarına basıyor. Geri çekiliyorsun basıyor. Daha da çekiliyorsun basıyor. Nereye kadar çekileceksin?

El-Cevap: Adam olmak için çekileceksin. Cenneti kolay mı zannettin? O kişi hakkında istiğfar ve tövbe edeceksin. Rabbim bu kardeşimi yanlıştan kurtar o bende olmayan şeylerden dolayı bana zulmediyor; sen bu kardeşime merhamet e ve onu bu zulmünden ve bu yanlışından kurtar diye dua edeceksin. Duan tesir eder. O kardeşin senin damarına basınca sende de ona karşı bir muğberlik (Hınç) oluyor ve ona dua edemiyorsun. Halbuki dua etsen Rabbim o kardeşini ıslah edecek ve hizaya getirecektir. Dua etmek lazım. Biliyorsunuz İmam-ı Azam Hazretleri kendisine gıybet edene bir tepsi helva gönderirmiş benim günahlarımı azalttı diye. 

Bir de şimdi koca bir İttihad-i İslam davası var önümüzde. Ondan evvel de Hilafet-i Muhammediye ünvanıyla Şeriatı İcra ve Tatbik etmek var. Bir de o adamın sana eziyet vermesi var. Kıyas et bakayım. Kıyas edilir mi? Bir tarafta koskoca bir Hilafet davası var diğer tarafta bu kişinin sana olan zulmü. O kişiyle de beraber yürümen lazım. 

Sana sıkıntı veren o kişi bilse de bilmese de en azından sana karşı düşmanlığı terk etmesi lazım. Senin de ona karşı hiçbir düşmanlık beslememen lazım. Bu neticeyi elde etmek için bu davranış şart. Anadolu’da Hilafet devletini ikame etmek bizim ikinci vazifemizdir. E şimdi böyle bir büyük davanın içerisindeyken böyle bir adam sana yanlış yapıyor. Sen şimdi o koskoca davayı bırakıp, dava batarsa batsın diyerek bu adamla meşgul olursan yanlış edersin. 

İhtilaf büyük hedefi görmemekten oluyor. Bu misali her zaman söylüyorum. Çanakkale muharebeleri gibi müthiş bir muharebedesin ve yanındaki arkadaşın hücuma kalkarken bilmeden senin ayağına basmış ve incitmiş. Ne düşünürsün? Hemen dipçikle kafasına vurup onu oraya devirir misin? Niye dikkat etmiyorsun lan der misin? Karşıda düşman var. Karşıda koskoca 7 düvel var. Yedi düvel gelmiş orada seninle harp ediyor. 

Kardeşin ayağına basmış olabilir. Böyle düşünmek lazım. Hedefi seçmezse, hedefi tespit etmezse, hedefi yüksek görmezse küçük meseleler onu ihtilafa sevk eder. E niye böyle düşünüyor, niye böyle yapıyor? O kardeşim daimi damarıma basıyor. Daimi damarını bırak İslam’ın damarına basmasın da seninkine bassın bir şey olmaz. İslam’ın damarına basmasın da seninkine bassın bir şey olmaz.

Ebu Cehil Kadar Davamıza Sahip Çıkalım

Hazreti Hamza’ya (r.a) geliyor ve diyorlar ki; senin yeğenini Beytullah’ın yanında çok hırpaladılar. Hz. Hamza o zamanlar daha Müslüman olmamış ama bunu haber alır almaz doğruca atını oraya doğru sürüyor. Ebu Cehil var ve efradı hep birlikte efendimize zahmet vermişler, eziyet etmişler ve hakaret etmişler. Hz. Hamza (r.a) Ebu Cehil’in kafasına yayıyla vurunca kafasını parçalıyor ve kafasından kan akmaya başlıyor. Müşrikler hemen Hz. Hamza‘ya karşı vaziyet alıyorlar. Ebu Cehil elini kaldırıyor ve hiç kimse bir şey yapmasın diyor. “Kılıçlarınızı yerine koyun hiç kimse bir şey yapmasın” diyor. 

Hz. Hamza oradan gittikten sonra da onlara diyor ki; “Hamza eğer bu kızgınlığın verdiği hızla bizle zıtlaşırsa gider o da Müslüman olur. Bir şey olmaz benim kafamı yarmış olsun. Hiç olmazsa Ebu Cehil kadar davamıza sahip çıkalım ya. Bir şey olmaz kafanı yarsın ama o senin davada arkadaşındır. Bir gün gelir sen dava için şehit olacağın zaman suyu o sana verecektir. Elinden o tutacaktır. Bu böyle bilinmezse yani hedef yüksek tutulmazsa ihtilaftan kurtulmak mümkün değildir. 

Ufak tefek hadiselerden millet birbirine düşüyor. Niye böyle ettin, niye şöyle ettin davası yapıyor. Çünkü davası yok. Ebu Cehil’in ise bir davası var. İslam’la mücadele ediyor ve onun için kafası yarılsa da aman Hamza’nın üzerine gitmeyin, yoksa gider o da bu hızla Müslüman olur diye düşünüyor. En az Ebu Cehil kadar davamızda ciddiyet ve sebat etmemiz lazım. Hedefimizi yüksek seçmemiz lazım. Hedefimizi yüksek görmemiz lazım. 

Hedefin ve Davan Varsa İhtilafa Düşmezsin

Risale-i Nur talebeleri olarak insanlara muamelemiz üç şekilde oluyor. Bunlardan birincisi, Hakaik-i İmaniyenin Neşri ve Ehl-i İmanı dalaletten kurtarmaktır ki bu her zaman herkese kıyamete kadar şart olan bir şeydir. İkincisi de Hilafet-i Muhammediye ünvanı ile Şeriatı İcra ve Tatbik etmektir. Bu ikincisini yapmak için hedefimiz, İttihad-ı İslam’a gitmeden en azından Anadolu’da Hilafet-i Muhammediye’nin kurulmasıdır. 

Hilafet-i Muhammediye’nin kurulduğu güne kadar ufak tefek şeylerle uğraşmamak lazım geliyor. Eğer bir hedefin ve davan varsa, bir iş yapmak istiyorsan ve Risale-i Nur’u anlamışsan bu kaidedir. Ama Risale-i Nur’a alakadarlığın yandan ve çarklı oluyor ve işine gücüne bakıyorsan bu anlayış tabiki ihtilaf çıkarır. O kişi yanlış eder, damarına basar ve kafanı yararsa senin bunu hazmetmen lazım ve ona dua etmen lazım. Allah’ım bu kardeşimi bu kusurdan ve yanlıştan kurtar diye dua etmek lazım.

“Aziz Kardeşlerim, Evvel âhir tavsiyemiz: Tesanüdünüzü muhafaza…” yani birliğinizi bozmayın, dayanışmayı bozmayın, kardeşliğinizi bozmayın, ittihadınızı bozmayın. Evvel ahir tavsiyenin birincisi tesanüdü muhafaza sonra enaniyet, benlik ve rekabetten tahaffuz. Evet enaniyetten, benlikten, şahsiyet ve şahsiyetçilikten tahaffuzun (korunmanın) çaresinin reçetesini Allah ona rahmet etsin Risale-i Nur’un birinci talebesi vermiş. Seveceksin. Seversen enaniyetin ve muzır maddelerin zararı sana dokunmaz ve kendi içinde kalır. Zamanla onları telafi edersin. Reçete bu. 

Dava arkadaşlarımızı sevmek ve içimizde ona karşı herhangi bir kin, buğz ve adaveti bir tavır olarak beslememek. E onda bu kötü davranışlar var. Herkesi yüksek derecede bir Nur talebesi olarak görmek isteriz ama öyle olmuyor. O kardeşin o kadar anlamış. O halde ne yapmak lazım? Dua etmek lazım. Bu tecrübe edilmiş kesin bir yoldur. 

Allah’ım sen bu kardeşimi bana zarar vermesinden koru diye dua etmek. Kesin tecrübe edilmiş bir yoldur bu. Allah o kardeşini korur yani muhafaza eder. Allah hem onu tehlikeden kurtarır hem de seni sıkıntıdan kurtarır. Yoksa o öyle yapıyorsa hadi ben de onun damarına basayım! Dava nerede kaldı? İslam nerede kaldı? Ümmet-i Muhammedi sahil-i selamete çıkaracak gemi nerede kaldı? Biz birbirimizle boğuşursak gemi nereye gider? Gemi gider bir kayaya çarpar ve batar. 

İhtiyatlı Olmak

Demek ki “Tesanüdünüzü muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidâl-i dem ve ihtiyattır.” Daima ihtiyatlı olmak lazım. İhtiyat yalnız kafire karşı değildir. Bunu bir insan kendine prensip etse bulunduğu yer neresi olursa olsun kabul görür. İhtiyatlı davranmak. Ailene karşı ihtiyatlı davran. Çocuğuna karşı ihtiyatlı davran. Yani yalnız düşmana değil kardeşine karşı da ihtiyatlı davran. Kardeşinle berabersiniz ihtiyatlı davran. Olur ki bu kardeşim benim bu yaptığımdan rahatsız olur, ben bunu yapmayayım de. Öğren ondan sonra yap. İhtiyatlı ol yani ihtiyatlı yanaş. 

Kardeşini kızdıracak, ürkütecek ve rahatsız edecek bir şeyden kendini muhafaza etmeye çalış. İhtiyatlı davranırsan böyle olur. Dışa karşı da içe karşı da ihtiyatlı olmak daima güzel bir şeydir. Yalnız düşmana karşı değil dosta karşı da öyledir. Dostundur, kardeşindir, canındır, ciğerindir ama sende öyle bir sır vardır ki; o adam o sırrı taşıyamaz. Ona o sırrı yükleyip onun evini yıkıp belini kırma. Çünkü taşıyamaz ve etrafa fitne dağıtır. Onu içinde tut. İşte bu ihtiyattır.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Alışveriş Sepeti
Scroll to Top