TAKRİZ

İlyas Elri, Ahmet Arslan, Süleyman-ı Fakı

“Bizim gibi hakikat ve ahiret kardeşlerin ihtilaf-ı zaman ve mekân, sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mani teşkil etmez. Biri şarkta, biri garpta, biri mazide, biri müstâkbelde, biri dünyada, biri ahirette olsa da berâber sayılabilirler ve sohbet edebilirler…” [Mektubat, 23. Mektub]

“Bundan anladık ki bizler bir menzil içindeki adamlar hükmündeyiz. Maddeten uzaklık tesiri yok…” [Barla Lahikası]

kavl-i Üstadanelerinin bir kez daha tecelli ettiği; Anadolu bir Dergah, Ulucanlar bir minber, Konya, Niğde, Eskişehir, Maraş, Malatya, Afyon, Medrese-i Yusufiyeleri, Elaziz, Adana, Adıyaman, Antep, Sivas, Kırıkkale, Bursa, Kayseri, İstanbul, Samsun, Yozgat ve daha nice beldeler bu Dergâh-ı Aczmendi’de saf tutmuş birer halka-i sohbetlerdir…

Maddeten ayrı ve uzak menzillerde olan kardaşların bu meclis-i ihvanda mütemadiyen, halisâne bir sohbet-i hakikatte, yek gönüllerden nebean eden terennümata bir ma’kes ve tercüman olmuş feyizli bir çalışma, mütecessid ve mütecessim bir Sohbet-i Risale-i Nur olarak müşahede ettik bu mübarek lahikaları……

İlyas Elri      

Ahmet Arslan    

Süleyman-ı Fakı

(Tahşiye Kitabından yaptığımız nakiller burada nihayete erdi. Konunun tafsilatını mezkur kitaba havale ediyoruz.)

HATİME

28 Şubat döneminde kaleme alınmış Tahşiye Kitabı, sadece o günlere dair tespitler yapmıyordu; Süreç sonrasına dair de mühim ihbarlar ve müjdeler veriyordu.

28 Şubat döneminde Müslüman camianın “öldük, bittik, mahvolduk” şekvalarına ve Aczmendiler için “Piyon” “Provakatör” gibi yakıştırmalarına mukabil, aynı tarihlerde cezaevinde, hücrede, kafes arkasında yani tecrit içinde tecrit bir vaziyetteki Aczmendiler, kendilerinden ve vermiş oldukları mücadelenin neticesinden çok emin bir tarzda, acip müjdeler veriyordu.

« Türkiye’de dönüm noktası 28 Şubat değil, 28 Aralıktır. 28 Aralık 1996’dır. Vesilesi ne olursa olsun, neticede hükmeden yine Risale-i Nur olmuştur. Acaba 28 Aralık 96 zelzelesi olmasaydı laik rejimin temel taşları başka hangi hadiseyle oynatılabilirdi. »

[83. Lahika]

« Eğer bunlar yaptıkları bu zulümlerle İslamiyet’e ne kadar hizmet ettiklerini bilselerdi, kat’iyyen yapmazlardı. »

[69. Lahika, 29 Eylül 1997, Müslim Gündüz]

«Kadıköy hadisesi sonun başlangıcını başlatan tetiğe basılma hadisesi olmuştur. Müslümanların, hususan siyasilerin gafletleri ehl-i gaflete cesaret verdi, melanetlerini arttırıp cezaya istihkaklarını tacil eyledi vs. vs…»

[112. Lahika, 2 Şubat 1998, Müslim Gündüz]

« Evet bu şaşkın rejim kurulduğu günden bugüne kadar yaptığı yanlışlara bir yenisini; Aczmendi’ye ilişmekle tekrar yaptı…»

[205. Lahika, 16 Şubat 1998, Müslim Gündüz]

«Kardaşım gerek 1996 Ekim’inde Kocatepe Camiindeki Aczmendi hadisesinde ve gerekse 1996 Aralık ayının 28’inde İstanbul Kadıköy’deki Müslim Gündüz hadisesinde, Demokratik, Laik rejim bir daha aklını başına alamayacak derecede ağır darbeler almıştır. Dayandığı bütün temel fasit fiyaskoları açığa çıkmış, bu sebeple de yavaş yavaş kendisini imha eden bir robot adam gibi mukadder olan sonuna doğru büyük bir hızla koşmaktadır. Evet bu şaşkın rejim kurulduğu günden bugüne kadar yaptığı yanlışlara bir yenisini; Aczmendi’ye ilişmekle tekrar yaptı…»

[313. Lahika, 25 Mayıs 1998, Müslim Gündüz]

«Rejim neyi var neyi yoksa bizi söndürmek için seferber etti. Bu onlar için sonun başlangıcıydı. »

[29. Lahika, 8 Aralık 1997, Müslim Gündüz]

O günlerde acip olan sadece verilen bu müjdeler değildi.

O çetin günlerde Müslümanların gösteremediği inanç ve basireti bir komünistin göstermesi de gayet ibretamizdi.

Ulucanlar Cezaevinde mevkuf Müslim Efendi’ye Komünist Bünyamin ismiyle gönderilen mektupta aynen şu ifadeler bulunuyordu;

«Bu toplumla aranızda çağ farkı olduğundan dolayı sizi anlamaları çok geç olacak, onların hepsinin adına ben sizden özür diliyorum.”

[245. Lahika, 15 Şubat 1998, Komünist Bünyamin]

28 Şubat’tan 15 yıl sonra o döneme dair belki de en kapsamlı belgesel çalışmayı yapan Araştırmacı Yazar Mehmet Ali Birand, yaptığı tüm tahkikatın ardından şu tespitte bulunuyordu;

«Laik kesim 28 Şubat’ı, Demokrasimize Balans Ayarı yapmak diye yola çıktı. Öyle bir balans ayarı yaptı ki, koruyup kollamaya çalıştığımız arabanın frenleri patladı, tekerlekleri fırladı ve karşıdaki duvara çarptı. Param parça oldu. Yerine bambaşka bir yapı doğdu. Bu yapının adı Ak Parti, lideri de Recep Tayyip Erdoğan oldu.”

[Mehmet Ali Birand]

Bunun yanında (Mahir Kaynak’ın kızı) Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler profesörü Deniz Ülkü Arıboğan rejimin başına gelenleri şöyle özetliyordu

«REJİME ÇERÇEVENİN DIŞINDA BİRŞEY ÇARPTI

[Prof. Dr. Deniz Ülkü Arıboğan]

Evet çerçeve içerisinde kalanların rejime vereceği zarar mahdut, hesabı yapılmış ve tedbiri alınmıştı. Fakat çerçevenin içerisine alınamayanların rejime getireceği zarar, tüm hesaplamaların dışındaydı.

Ve ehlince malum bir kaidedir ki; “Nereden ateşleneceği belirsiz bir kıvılcım, kontrol altına alınmış bir ova dolusu alevden tehlikeliydi.”

NETİCE OLARAK DİYEBİLİRİZ Kİ;

Kemalizm’in, ihanetle başlayıp, kan ve göz yaşıyla devam eden 70 yıllık süreç sonrasında kemale erdiğini düşündüğü bir anda, varlığını 1000 yıl daha sürdürmek iddiası ve hülyasındayken, gerçekleştirdiği son darbe girişiminin, kendisini tarih mezaristanına defneden bir merasime nasıl dönüştüğünü anlamakta acze düştüğünün sebebi; Risale-i Nur hareketinin ikinci hizmet hamlesi olan Aczmendi’dir.

Zira, 90’lı yıllara kadar milletine karşı perde gerisinden, münafıkane, dessasane ve alçakça hamleler yapan Kemalizm, sonunda gözüne kestirdiği, “Mindere çıksam herhalde bunu alt ederim” dediği aciz ve fakir bir cemaat olarak bulmuştu, Aczmendi’yi. 

Halbuki, Aczmendi; kudretini, acz’den, gınasını fakr’dan alan bir cemaatti.

Bilemedi…

Bilemedi çünkü; Aczmendi’yi, onlara küçük gösteren Hikmet-i İlahi, Kemalizm’i mindere çekip münafıkane -din düşmanı- yüzünü tüm ümmete göstermek istemişti.

O günleri yaşayanlar iyi bilir ki, Kemalist ideolojinin Aczmendi’ye hücumuyla başlayan 28 Şubat süreci devam eden aylarda öyle bir vaziyet aldı ki, adeta Müslüman kesimden ilişmediği kimse kalmadı.

Bu perdesiz ve kontrolsüz hücum sonrası, Müslüman halk Kemalizm’e uşaklık eden dönemin bütün aktörlerini siyaset aleminden ve bürokrasiden bir bir sildi.

 

Hâzâ min fadli rabbî

Bu Rabbimizin İhsanıdır

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Alışveriş Sepeti
Scroll to Top