Aczmendi'nin İlk Yıllarındaki Sohbetlerden Kaydedilen Notlar
Mayıs 1990 ile Nisan 1991 arasında Toprak Dergâhta yapılan Risale-i Nur sohbetlerinde, Semih Fermanlı tarafından özet mahiyetinde alınan bu notlar, ifade tarzı itibariyle Müslim Efendi Hazretleri’nin birebir anlatımını karşılamasa da mana itibariyle hakikate menfez açacak mahiyettedir.
- Halef selefi geçmezse nakıstır. Nerede geçecek? Kemalatta geçecek. Fazilet eskilerindir. Kemalat yenilerindir.
- Eskiden ferdî hareket edilirdi. Şimdi komitacılık fikrine sahip olmayan muvaffak olamaz. (24.5.90)
- Halvette ayrı bir özellik vardır. Sevgili ortak kabul etmez. (25.5.90)
- Risale-i Nur’un ne dediğini Hz. Üstad’ın hayatından anlamalı. Onun hayatına uymayan şey yanlıştır. O varis-i nebidir. Hal ve hareketleri sözlerine uyar. (30.5.90)
- İnsan sevdiğini manay-ı ismi için seviyor. Yanlış ettiği için Allah onu onun eliyle cezalandırıyor. (1.6.90)
- (Sultan Hazretleri Hakkında) Münzevî idi, insanlardan uzak yaşardı. Tâ çocukluğundan beri münzevî yaşarmış. Hz. Üstad’ı tanıdığında alimdi, hıfzını bitirmiş, medrese tahsilini tamamlamıştı. (4.6.90)
- Risale-i Nur en mühim bir mesele olarak bilinmeli, insanlar bunu bilmiyor. Risale-i Nur’a ciddiyeti nispetinde, halisiyeti nispetinde inkişaf eder. (4.6.90)
- Fena manasında rabıta olmazsa tefani yaşanmaz. Erkanlar birbirine Üstad’ın gözü ile bakıyorlardı. Hz. Üstad Hulusi’yi nasıl görüyorsa, Hüsrev’de Hulusi’yi öyle görüyordu. (5.6.90)
- İnsanların kıvamını bozdular. Düzeltmek için büyük bir himmet lazım. (5.6.90)
- Hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet cazibeyi meydana getirir. Gevşek davranmak bu hizmete zarardır. Yanmak lazım, yanmak olmazsa hizmet olmaz. Derdine düşmek lazım. (5.6.90)
- Bu yol çile yoludur, bu yol bela yoludur. Bu yolda ölüm var, ip var. Üstad’ın yolu böyledir. Allah yoludur. Kim bu yolda rahat bulmuş, o bu yoldan çıkmış demektir. (5.6.90)
- Cemaatin şahs-ı manevisine dahil olmazsa imanını kurtarması zorlaşır. (7.6.90)
- Yazı yazmak beş nevi ibadettir. Harcadığın mürekkep şehit kanına bedeldir. (8.6.90)
- Talebe nedir? Risale-i Nur Talebesi Kur’an hattını bilmesi lazım. Mektup yazabilecek kadar bilmek lazım. (8.6.90)
- Kim söylemiş, kime söylemiş, niçin söylemiş, ne zaman söylemiş, bu dört şey sözün kıymetini belirler. (8.6.90)
- Sadakat çok mühimdir. Risale-i Nur’un bidayetinde (okumaya ilk başlandığında) çok büyük bir lezzet ve zevk alıyor. Çok büyük bir cazibe olur. Daha sonra bu lezzet ve zevk alınır. Bundan sonra sadakatle hizmet lazım. (8.6.90)
- Terbiye edilmemiş nefis müstakil ve bizzattır. Zengin olma isteği bundan geliyor. Cenab-ı Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Terbiye edilmemiş nefis kendini ilah kabul eder. Böyle olunca hiçbir şeye muhtaç olmamaya çalışır. Her şeyin altında bu var. İnsan herhangi bir şeyde arkadaşına müracaat etmesi rububiyete aykırı olduğundan insana ağır gelir. Bu Cenab-ı Allah’ın Rububiyet sıfatının insandaki tecellisindendir. Terbiye olmamış nefis kendini Rabb kabul eder. Herkes irşad etmeye çıkmış, kimse irşad olmaya çalışmıyor. Bunların hepsi terbiye olmamış nefsin muktezasıdır. (21.6.90)
- İnsan kusurunu bilse manevi bir nedamet yerine geçiyor. (22.6.90)
- İnsan ne ile meşgul olursa onunla dirilir, haşr olur. (22.6.90)
- Risale-i Nur’da hizmeti tehir ettin mi en şiddetli bir şekilde tokat gelir. Nasıl ki sen düzeldin mi o da düzelir. (22.6.90)
- Tahrip ilim istemiyor, meziyet istemiyor. (22.6.90)
- Mazhariyet-i esmaya göre söz kıymet alır. (24.6.90)
- Sohbette in’ikas ve insibağ vardır. Sohbetini dinleyeceğin adamı iyi seçmek lazım. Sohbetini dinlediğin adamın rengine girersin. (24.6.90)
- Sohbet-i Nebevî’de bulunan sahabede şerre kabiliyet kalmıyor. Sahabeye yetişilmez. Sahabeyi sahabe yapan sohbettir. Başla son birbirine benzeyecek. (24.6.90)
- Bir şey kemale erdimi, hareket durur. (24.6.90)
- Kastamonu lahikasında bir veya birkaç kişi diyor. O birkaç kişi Hz. Mehdi’nin yazmasına vesile olacaklar. Risale-i Nur’un telifinde olduğu gibi onları muhatap alıp yazacak. (24.6.90)
- Meyl-i tevessü’ dahilden olacak. Dışarıdan müdahale oldu mu tahrip olur. (25.6.90)
- Bediüzzaman’ın Eski Said eserleri 2.hizmet devresinin kitaplarıdır. Boşa laf söylememiştir. Söz menbaından geliyor. Risale-i Nur’da bir İslam Devleti’nin anayasası bulunmaktadır. (25.6.90)
- Bu zamanda Risale-i Nur’a bakarız, onda ne varsa onu yaparız. (26.6.90)
- Velayet-i Kübra’ya giren Varis-i Nebi’dir. Onlar çığır açarlar. (26.6.90)
- Büyükler fasıkların yüzüne bakmaktan men etmişler. Kalbe zarar verir. (26.6.90)
- Bir Müslüman bir kamilin sohbetinde bulunursa istifadesi olur. Tabi o efendiye tabi olanlar kadar istifade edemez. (26.6.90)
- ‘’Biz dama taşıyız. Hizmete giren adamın, Cenab-ı Hakk ihtiyarını elinden alır. ’’Mustafa Osman Efendi (26.6.90)
- Sultan Hazretleri şöyle buyurmuştu: “Çok olduğunuz zaman cehrî zikir, az olduğunuz zaman hafî zikir yapın.” (27.6.90)
- Vazifeli şahıslarda vazifesine göre velayeti inkişaf eder. Velayet-i Kübra’ya, yol açanlar girer. Risale-i Nur Velayet-i Kübra’dır.
- Haşir nasıl olacak? Var mı, “Ümmet-i Muhammed’i (asm) nasıl kurtaracağım” diye derdine düşen ve 10.Söz’ü, 28.Söz’ü yazarak herkese de dua eden. (28.6.90)
- Müslümanlar’ın muvaffakiyeti kendi usûllerine göredir. (30.6.90)
- Sohbette oturuş şeklinin çok ehemmiyeti var. Dağınık oturdu mu araya şeytan girer. Eğer dağınık oturulursa sohbetten beklenen hasıl olmaz. Sünnet zordur, fakat hoştur. Bir işin edebi olmadı mı o iş gider. (30.6.90)
- Talebe-i ulum öyle acîp bir şey ki, yese ibadet, içse ibadet, uykusu ibadet, öldüğünü bilmiyor, sanki medresede ders yapıyor. Talebe-i ulum niyetine masivadan hiçbir şey almayacak. (11.7.90)
- Bir şeyde zahmet ve meşakkat alemet-i makbuliyedir. (11.7.90)
- Alemde kutup bedendeki ruh gibidir. (11.7.90)
- Bir insan ya bizzat kendi ihlasını şefaatçi edecek derecede yüksek olmalı, ya da ihlasına güvendiği birine tebaiyet etmeli. Eğer “Benim ihlasım beni kurtarır.” dersen, tek başına git. (12.7.90)
- Şeffafiyette verme var, mukabelede alma var. Mukabelede kasdî bir merkeze dönme var. Şeffafiyette dönme yok. Mukabele sırrında rabıta sırrı var. Şeffafiyette mürşidin tasarruf sırrı var. (18.7.90)
- Esas mesele mukavemet konusunda. İşin zevki gitti mi sebat göstermeli. Sebat ve sadakat. (19.7.90)
- Sizde şevk ve arzu olduğu zaman okuyunuz. (Barla lahikası) (21.7.90)
- Cenab-ı Hakk “Ben” diyor. İnsan da “Ben” diyor. İşte bu ene’yi bilmezsen, Allah’a kafa tutarsın. Onun için bunun mahiyeti bilinmezse ilmi arttıkça Rububiyeti de artar. (23.7.90)
- Mürşidlerin ve peygamberlerin gelişleri ene noktasındandır. (23.7.90)
- Peygamber Efendimiz (asm) miraca çıktığında 11 senelik Peygamberdi, velayeti risalete tebdil oldu. Eğer Efendimiz (asm) çıkışında risalet makamını kullansaydı ümmet miraca mazhar olamazdı. Velayetle gitmiş, ümmet de gidiyor. Dönüşünde risaletiyle dönüyor, varis-i nebî olarak dönüyor. (8.8.90)
- Hakikat-ı Miraç, Zat-ı Ahmediyye’nin (asm) meratib-i kemalatta seyr-i sulukundan ibarettir. (9.8.90)
- Namazın harekâtı miraç yolunda gitmek için bir vesile. Fikri namazın harekâtına bindirip miraca götürüyor. (10.8.90)
- Toprak iktidarını bırakmış. Allah (cc) onun o tevazuundan her şeyi ondan çıkarıyor. Yani kabiliyet aranmaz. Cenab-ı Hakk verirse, kabiliyeti de beraber verir. Acz-i mutlak mühim. (17.8.90)
- İttiba ve niyet-i halise olmazsa ameller ruhsuz heykel gibi kalır. (18.8.90)
- “Mürşidin gösterişi, müridin ihlasından iyidir.” (İ. Rabbanî) (18.8.90)
- Veraset-i enbiya sırrına mazhar olanlar, peygamberlerin tamamen varisidirler. (18.8.90)
- Seyr-i sülukta itikad ve sebep dairesini birbirine karıştırmamalı. (19.8.90)
- Hulusî Efendi ile Hz. Üstad’ın münasebetleri ruh mertebesindedir. Kalp cisimle mukayyed, rüyada kalp bedeni terk etmiyor, ruh terk ediyor. Rabıtaları ruh mertebesinde olduğundan hissiyat da ruh mertebesinde. (20.8.90)
- Yazanın özelliği varsa, yazdıranın da özelliği var, iştiyakla isteyenin de özelliği var. (21.8.90)
- Kadirî meşrebi tabiat tağutlarını târumar eder. Şimdi de alemde tabiat hâkim. (21.8.90)
- Mü’min’in bilgisi nispetinde cenneti büyük olacak. İnceliğini bildiği nispette incelikleri artacak. (21.8.90)
- Sohbette gençler cemaatine şiddet tarafını göstermek, yaşlılar cemaatine de ümit kapısını göstermek sünnettir. (22.8.90)
- Tebligatın usul ve kaideleri var. Bir gün Sultan Hazretleri çok hiddetlenmişti. Dedi: “Bu nasıl iştir. Risale-i Nur’u okusunlar diye gemi koltuklarında park kanepelerinde bırakıyorlar. İlmin haysiyeti var.” (24.8.90)
- Muhabbet ihtiyarî değil fıtrîdir. Amma kime muhabbet edeceğin elinde. (24.8.90)
- Hakikat-ı eşya esma-i İlahiyedir. (30.8.90)
- “Bir ismin hayt-ı şuaıyla yapış, çık” Tasfiye-i kalp… (30.8.90)
- Kabz halinde şeriat dışına çıkmazsan daha çok sevap alırsın. Kabz halindeki inkişaf bast halinde yoktur. (30.8.90)
- İmtihanın şekli esmaya bakar. (30.8.90)
- Mü’min’in mü’min hakkındaki bakışı dua yerine geçer. (31.8.90)
- Her bir kutb-u azam’ın sağında ve solunda imam vardır. Solundaki imam daha kuvvetli, arzın tedbiriyle vazifeli. Sağındaki imam semavatın tedbiriyle vazifeli. İmamlıkta nübüvvet kemalatı vardır. Kutupta velayet kemalatı vardır. (1.9.90)
- Şems-i Tebrizî Mevlana‘nın mürşididir. Hüsameddin Çelebi, Mevlana’nın mürididir. Yalnız müstaid bir talebedir. Mesnevî‘nin yazılmasına sebep oldu. (3.9.90)
- Ruh Kalp penceresinden nefes alacak. Kalp penceresi zikirle açılır. Yoksa Kalp vesveseden kurtulamaz. Yakîn kalbe aid bir şeydir. İtminan-ı kalbin yolu zikirdir. (3.9.90)
- Dalalet-i kalp ruh sıkıntısının membaıdır. (4.9.90)
- Kalp ve kafa gücü birleşirse Risale-i Nur talebelerinin önünde ordu dayanmaz. İlimsiz zikir insanı yobaz yapar, zikirsiz ilimde insanı zındık yapar. İkisinin imtizacı lazım. (4.9.90)
- Risale-i Nur’u hakikî manada anlamak istiyorsan kendine daire içinde mürşid bulmak lazım. (4.9.90)
- “İlhamat ile keşfiyata mazhar olamayan hayalat ile hakikati çözemez.“ Hulusî Ef. (4.9.90)
- “Lügat manalarının bilinmesiyle Risale-i Nur anlaşılmaz.” H. Hulusi Ef. (4.9.90)
- Risale-i Nur’un felsefesine aldanmamak lazım. Risale-i Nur mesleği evliya yetiştirir, filozof yetiştirmez. (4.9.90)
- Büyükler bir insana baktı mı ona ne vazife vereceğini bilir. Fizyonomisine bakıp anlar. (5.9.90)
- Zaaf-ı mutlak içinde bir kuvvet-i mutlaka tezahüratı var. Ve acz-i mutlak içinde bir kudret-i mutlakanın asarı görünüyor. (5.9.90)
- Risale-i Nur’un temsilleri de hakikattir, teferruat değil. Risale-i Nur’da teferruat yoktur. (6.9.90)
- Mücahid kime derler? Nefsini mağlup edene. Nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez. Risale-i Nur’un anlayışı Hulusî’nin, Feyzi’nin, Husrev’in anlayışıdır. Bunların irşad etmek için adam aradığı görülmemiştir. (6.9.90)
- Risale-i Nur’un en büyük vazifelerinden biri de lisanı muhafaza etmektir. Lisan çok mühimdir, lisanı bozdular. (6.9.90)
- Hüzün, başkası hesabına olan üzüntüdür. (8.9.90)
- Bir kimseye Cenab-ı Hakk’ın buğz edip etmediği uğraştığı işle belli olur. (10.9.90)
- Alim, hükümler ilmi ve haller ilmi verilen kişidir. (10.9.90)
- İnayet, nefs-i hizmet içerisindedir. (10.9.90)
- İnsanın dünyaya gelmesindeki maksat ilim ve duadır. İlim ve dua ile tekemmül etmektir. (10.9.90)
- Atmaca kuşunun, serçe kuşuna musallat olması İsm-i Rahîm tecellisidir. (10.9.90)
- Fitne öyle bir şey ki, su sıksan benzin gibi parlar. Ne yapsan fitne oluyor. Fitneden kurtuluşun bir tek yolu var: Bütün kusuratı üzerine alıp “Ne diyorsanız o’yum.” diyecek, kenara çekilecek. Demirbaş eşya gibi olacak köşesine oturacak. (11.9.90)
- Hem kâinat kalbindeki ciddî aşk, bir maşuk-u layezalîyi gösterir. (11.9.90)
- Bir boş testiyi bir pınarın başına koysan 40 yıl beklesen dolası olmaz. Mürşitten istifade de böyledir. 40 sene sohbetine devam eder, arka kapıdan çırak çıkar. Diğeri de Mevlana Halid gibi üç ay hizmet eder, yükünü alır çıkar. (11.9.90)
- Ehl-i kalbe giden yol aşk ve muhabbettir. Aşk ve muhabbeti olmayan ya camid veya hayvandır. (11.9.90)
- Allah’a nasıl kafa tutulur? Haramını işlersen kafa tutmuş olursun. (12.9.90)
- Farz içinde farz ilimdir, ilim içinde farz ihlastır. (12.9.90)
- Dahilde beyn-el-meşarib neyse, hariçte de beyn-el-milelcilik aynı şeydir. İkisinin de varacağı yer sıfırdır. (12.9.90)
- Kalbin harekete gelmesi için muhabbete girmesi lazım. (12.9.90)
- ve31. Pencereler çok mühim. Biri kalp, biri ruha hitap ediyor. Bu iki pencere çok mühim, çok iyi incelemek lazım. (12.9.90)
- Seyr-i sülûkla iş bitmiyor. Seyr-i Süluk bittikten sonra manevî inkişaf devam eder. (19.9.90)
- Eski Said‘in Yeni Said’e geçişi Sünnet-i Seniyye’nin 7.mertebeyi idrakidir. (19.9.90)
- Avam-ı nası delil ve bürhan imtisale sevk etmez. Onu mehazdeki kudsiyet imtisale sevk eder. Onun için bir cereyan muvaffak olmak isterse birbirine kıymet vermeli. Avam ne demişe bakmaz, kim demişe bakar. (19.9.90)
- Mesnev-i Nuriye’nin tadı değişiktir. Ehl-i kalp ondan zevk alır. O feryad-ı figandır. (19.9.90)
- Avamın fıtratında tahkik ehli olmaya kabiliyet yok. Ancak onun istidatlarını inkişaf ettirebilirsin. Eğitim sistemi ondan çuvallıyor. (19.9.90)
- Vazifelide kendisinde ihtiyar yoktur. Şuuru olmadan yazdırılıyor. Üstad Onun için “Ben de Risale-i Nur talebesiyim” diyor. (19.9.90)
- Üstad’ın hareketi, giyinişi Risale-i Nur’un tefsiridir. Onun hareketini, giyinişini, iktisadını yapmayan Risale-i Nur’un talebeliğini yapamaz ve yapamıyorlar da. (19.9.90)
- Üstad’ın vefatından sonra Mevlana Halid-i Zülcenaheyn’in cübbesini Hz. Sultana getirmişler. “Buna siz layıksınız” diye. O da demiş:” Bunu götürün, ortalığı karıştırmayın şimdi.” O cübbe şimdi kimde? (19.9.90)
- Akıl ona derler ki en aşağı kalp mertebesinde bulunmalı. Ancak kalp hayatına, ruh hayatına geçerse ona akıl denir. Bu da kalp mertebesinde başlar. (20.9.90)
- Hazm olmayan ilim, telkin edilmemeli. Kendisi hazm etmediği için kırıcı oluyor. (20.9.90)
- Ehl-i irfan meclisinde aradım kıldım talep. Her hüner matlup ise de illa edep illa EDEB. (20.9.90)
- Söz sende iken sen söze hakimsin, ağızdan çıktı mı o sana hakimdir. Ağızdan çıktı mı bütün hava zerreleri onu alır. Hele iyi bilmediğin şeyi konuşmamak lazım. (20.9.90)
- Mertebe-i hayat beştir. Hayat hal değiştiriyor. Daire-i ilimden daire-i kudrete geçiyor. İkinci tabaka-i hayat Hızır Aleyhisselam’dan ders alınca ona da Hızır’dan nuraniyet geçiyor. Hareketleri Hızır’a benziyor. Bu sebeple O aynı Hızır zannediliyor. Hızır’la görüşmek öyle zor bir şey değil, velayetin ilk mertebesi. Hz. Hızır’ın esas ismi Belkan bin Milhan. (21.9.90)
- Bütün peygamberlerin velayetleri, nübüvvetlerinden öncedir. Hz. İsa’nın (as) nübüvveti velayetinden öncedir. Gelip velayetini tamamlayacak. (21.9.90)
- İnsan tekevvün etmiş esmadır, şuadır, nurdur. Hepsinin aslı esası ışıktır. (21.9.90)
- Sultan hazretleri demişti: “İleride bir makine icad edecekler, kafaya geçirilince zihnindeki şeyleri resimli olarak seyredecekler. Onun için müspet düşünmeye alışın.” (21.9.90)
- Zayıf adam tahripçi olur. Zaif adam fitnekar olur, tenkitçi olur, muhalefetçi olur. Bunlardan tek kurtuluş safları takva ile ayırmaktır. (21.9.90)
- Akrebin sokması düşmanlığından değil, huyu öyle. (21.9.90)
- Halık fıtratı nasıl programlamışsa o tarzda gitmeli. (21.9.90)
- Meşrepler arası faaliyetlerde imamlığı başkasına bırakın, siz hürmete bakın. (22.9.90)
- Risale-i Nur‘un bir vazifesi de tarikatta tecdiddir. Müceddid hepsinde müceddittir. (22.9.90)
- Şahin beslemiyorsan, Serçe besliyorsan kırk kafesin arkasına da saklasan Şahin‘e yem olur. Şahin besle, bir ay da gelmese geldiğinde pençesinde, gagasında rızık olur. (22.9.90)
- İslamî sulhu ilan etmek lazım. Taassup iyi bir şey değil. (22.9.90)
- Şimdi biz bir Risale-i Nur hizmeti içerisindeyiz. Bu hizmetin düsturlarını yırtarak onda muvaffakiyet olmaz. Maksadın zıddına götürür. İlla o işin düsturlarına uymak lazım (23.9.90)
- Risale-i Nur talebeleri kalbinden sorumludur. Havas sınıfına geçiyor ya. Dikkat etmek lazım. (24.9.90)
- Eğer mizan istersen, İslam‘dan evvel Ömer, İslam’dan sonra Ömer. Kasavet-i kalbiyesi çocuğu diri diri gömecek derecede. Sonra karıncayı ezemez duruma geldi. Bir anda Ömer çekirdeği hurmalı bir ağaç oldu. (24.9.90)
- “Müceddid o zata derler ki, kimde hidayet varsa o zattan gelir. Bir kimse amelde noksanı çok fakat kalben ona teveccühü var. O kimsede hidayetin hakikati var. Bir kimsenin aliyyülâlâ ibadeti var, o zata teveccühü yok. Onda hidayetin hakikati yok.” İ.Rabbanî. (24.9.90)
- Alemde aynen birinci cihan harbinin manzarası var. İslam aleminde bozulacak olan onların çarklarıdır. (25.9.90)
- Bu İslam aleminde Yahudi belasını Türk ordusundan başkası temizleyemez. (25.9.90)
- İbadette ve emirde hikmet aranmaz. (25.9.90)
- Risale-i Nur’u kamil manada anlamak için, ilhamat ve keşfiyat zarurîdir. Risale-i Nur’dan tefeyyüz etmek Üstad’ı tanımakla olur. Bediüzzaman’sız Risale-i Nur anlaşılmaz. (27.9.90)
- Cemaleddin Efganî, Muhammed Abduh, Ali Suavî meşhur masonlardır. Üstad Hazretleri onların masonluk tarafını benimsememiştir. (28.9.90)
- Şaşanlar istidadından şaşıyor. Teslimiyet olmazsa gider. İstidadlı adamı tutacak şey teslimiyettir. (28.9.90)
- İnadın, cehlin ve taassubun ilacı yoktur. Böyle bir adamla karşılaştın, bu üçünden birine rastladın, tezayüd-ü kelam etme, tebdil-i mekâna bak. (29.9.90)
- Sohbetten ayrılığa cevaz verilmiyor. (1.10.90)
- Derslerdeki sünuhat, rumuzat, işarat konuşanın kabiliyetinden değil, dinleyenin kabiliyetindendir. (1.10.90)
- Mehdi ve Deccal evveliyatta kendini bilmez. (1.10.90)
- Meziyetin varsa hafa turabında kalsın, tâ neşv ü nema bulsun. Zîhassa-i meşhure: Hassayı terk etmek yok. Mesela: Risale-i Nur’u güzel anlıyor, anlatıyor. Onu terk etse o zîhassa-i meşhure olmaz. Ne yap? Taayyünle zulmetme. Mesela: Bu bahçeye gelen bahçeyi tertemiz görür. Burada Risale-i Nur talebeleri kalıyor der, tam not verir. Şimdi kimsenin vakti burayı her zaman temizlemeye yetmez. Gayretli olan bir kişinin emeğidir. O kendini izhar etmesiyle bir şey kazanamaz. Belli etmese hepsi aynı derecede kıymet kazanır, zaten ihvanı onu tanıyor. (1.10.90)
- İhlasın düğümlendiği yer… Arı balı yapıyor. Kim yiyor, ona karışmıyor. Onun için daima baş üstünde geziyor. Teslimiyet sırrı… (1.10.90)
- İsa (as) yıldız parlaklığında cism-i misalîsiyle 3. Semada yemeden içmeden duruyor. (1.10.90)
- 104 hak mezhep var. Müntesibi kalmamış, 12’ye inmiş. 12’den 4’e inmiş. İleride sadece Hanefî mezhebi kalacak. (2.10.90)
- Sözün sadığı, karşılığında bir şey istenilmeyen sözdür. (2.10.90)
- İslamiyet’te cahillik kusurdur, kabahattir, mazeret değil. (4.10.90)
- İman nedir? İman küfrü bilmektir. (4.10.90)
- Kalp gözü açılsa bedenin Beytullah’ı müşahede eder. (4.10.90)
- Bir kişiyi yüzüne methetmek, onu testereyle kesmek demektir. (6.10.90)
- Mektup, 5.Şua ile ele alınacak. Mehdiyet’in üç devrede tatbikatını ders veriyor. (6.10.90)
- “Tarîk-ı Nakşî’nin üç perdesi var” demekle, Risale-i Nur’un hizmet devrelerini sıralıyor. (6.10.90)
- Zevkler, mevacit, keramet, haller yasak ediliyor, değil. Bunlar hakaik-ı imaniyeye yetiştikten sonra onlarla oyalanmak yasak. Keramet bir hüccet-i risalettir, tarikat bir bürhan-ı şeriattır. (6.10.90)
- “Tasavvuf yoluyla emraz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak.” Emraz-ı kalbiye? Geniş dairede olur, iş avama iner. (6.10.90)
- Başkalarıyla kaim olarak hizmette bulunanın hizmeti devam etmez. Bu Hizmet-i Kur’an’iye‘de nihayetsiz kademeler var, daimi elemeler var. Nice bir nefes var, eleme var. Nice ki nefes var, aşağı düşmek var, yukarı çıkmak da var. İnsanlar daima düşmek korkusu içinde olmalı. Yapacak şey; korkuyu ve ümidi bırakmamak. (7.10.90)
- Deccal‘in eşeği medeniyet fanteziyelerdir. (17.10.90)
- Kadere iman, iman kuvveti nispetinde olur. O mertebede o sıkıntı ona zevk verir. (17.10.90)
- Risale-i Nur Allah’ın inayetiyle imanları kurtarır. Fakat günahı derecesinde azap görür. (18.10.90)
- Avamın itikad ettiğini, havas gözüyle görür. (31.10.90)
- Alim şehidden üstündür. (31.10.90)
- Terbiye metodlarına girenler için esbab bir şirktir. (31.10.90)
- Ehl-i dünyanın müdürü belli, kapıcısı belli olduğundan rekabet yok. Ehl-i hakkın belli olmadığından rekabet var. (10.11.90)
- Kendisine karşı hüsn-ü kabulü esas ittihaz edenin, ihlaslı olması mümkün değildir. (10.11.90)
- Burada bize bir ölçü veriyor. Ehl-i hamiyet ağlar. Tenhaya çekilip kafasını vurup din-i mübin-i İslam‘ın tesis edilmesi için ehl-i hamiyet ağlar. Ehl-i iman büyük bir hadiseyle karşı karşıya. Bir süfyan komitesinin tahribatına uğramış. Günahkar bir mü’min‘in imanı tecessüm etse yerle gök arasını doldurur. Efendimiz (asm) şefaatı kebair ehli için saklıyor. İman bir hüsn-ü mücerreddir. Uhuvvet için imanı esas almak lazım, ameli değil. (22.11.90)
- Namazı terk eden dini terk eder. (23.11.90)
- Risale-i Nur talebesi, Sünnet-i Seniyye’nin ihyasıyla vazifelidir. (23.11.90)
- Aczmendî Tarikında rabıta Risale-i Nur ile olur. (28.11.90)
- Kabz halinde istiğfar etmeli, tesbihatla meşgul olmalı. Bast halinde şükretmeli. (28.11.90)
- Kur’an Dünya‘nın aklıdır. Ondan Kur’an çıkarsa o zaman akılsız kalır. Ters dönmeye başlar. İnsanın can çekişmesi günler sürüyor. Alemin can çekişmesi kim bilir nasıl olur. (30.11.90)
- Eğer Risale-i Nur insan suretine girip “Senin müşkülün böyle çözülür” deyip seninle konuşuyorsa mürşid aramana gerek yok. (30.11.90)
- Asker nedir? Ömrünün muayyen bir kısmını devlete verir. Risale-i Nur talebeliği de budur. Hayatı kendine ait değil, malı mülkü kendine ait değil. (30.11.90)
- Sonu kıvam bağlar. Nihayette, sahabenin özelliği görülecek. Muvaffakiyet kıvamın olacak, gürültünün patırtının değil. (30.11.90)
- Muhabbet-i ilahi kalbe girse, biz böyle durabilir miyiz? Muharebe kıvam ile kazanılır. 3000 kişilik Seyfullah’ın ordusu 120000 kişilik Hıristiyan ordusunu yendi. (30.11.90)
- Bu zamandaki Müslüman lüks nehriyle imtihan olunuyor. Lüks ve israfı terk etmeyen Süfyan’ın askeri olur. (30.11.90)
- Kahramanlık havasını bırakmak lazım. Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Nasihat edilince onu anlatmak için değil, yapmak için dinlemeli. Risale-i Nur işinin aslı, Sünnet-i Seniyye’nin ihyası, ahlak-ı Peygamberî’yi yaşamak. Eseri yaşanır, hayat makinesi haline getirmeli. (30.11.90)
- Risale-i Nur velayet, kemalat yoludur. Ehl-i kalp ve sahib-i hal yetiştiren bir tarikattır. İnsanın yaradılışındaki maksat insan-ı kâmil olmaktır. (30.11.90)
- Yahudi ve Hristiyanlar’ın Arap Yarımadası‘ndan çıkarılması dinî bir vecibedir. (1.12.90)
- Allah bu milleti harp için yaratmış. (1.12.90)
- Mehdiyet harekâtını önlemek istiyorlar. Bütün hazırlıkları bu. (Körfez işgaline binaen) (1.12.90)
- Meyil kalben rıza göstermektir. Dinsizin iyi tarafı olmaz, meyletmeyin ateş size dokunur. (1.12.90)
- Bu millet İslam’ın çekilmiş kılıcıdır. Arkeologlar Paris denilen yere gidip kazı yapacaklar, Eyfel kulesinin yeri nereymiş diye. İngiltere balıkçı adası olacak. Allah bu günleri gösterecek. (1.12.90)
- Adil Osmanlı padişahları, İslam şeriatını en mükemmel bir şekilde tatbik ettiler. Mecelle‘de 1800 kanun var, hazır duruyor. (1.12.90)
- Avamı, manevi mercilere bağlamak gerekiyor. Yoksa iman dairesinde tutmak mümkün değil. Suret çok mühim şeyleri hallediyor. Surete ve hüsn-ü zanna binaen avam imanını muhafaza eder. (5.12.90)
- Niyet-i halisenin veliy-i kamil gibi tesiri vardır. Bize düşen Allah yolunda hizmet etmektir. Makamatı bırakmak lazım. Kaleler iman kuvvetiyle düşmüş. Meseleyi iman halleder. Sayı üstünlüğü neticeyi tayin etmez, iman tayin eder. (5.12.90)
- Niyette merdiveni kabre dayamak lazım. İnsana bu kadar yanlış yaptıran tevehhümü ebediyedir. (5.12.90)
- Her bir Müslümanın üzerine Kur’an‘ın hakkıdır ki, günde 6 hizb okuya. (İmam Şaranî) (7.12.90)
- Alimler burada alim olduğu gibi ahiret’te de alimdir. (7.12.90)
- Cenab-ı Hakk kendi kudret eliyle Hz Peygamberi (asm) terbiye etti. Ana babasına bırakmadı. (7.12.90)
- Mü’min‘in kalbindeki imanın hürmetine ateş kalbe girmeyecek. (14.12.90)
- Nur talebesi kalbî hayatından mesuldür. (14.12.90)
- Bir zaman Hz. Sultan’ın ziyaretine gittik. 1974-1975 seneleriydi. Üç kişiydik. İkisine döndü ve beni kastederek dedi: “Bu kalbî konuşuyor, beni sıkıştırıyor” (14.12.90)
- Risale-i Nur talebelerinin vazife-i asliyesi: Esas-ı velayet, esas-ı takva, esas-ı azîmet, esasat-ı sünnet-i seniyye’dir. Esas-ı velayet: istikamettir. Velide aranacak şey istikamettir. Bir istikamet bin kerametten üstündür. Esas-ı takva: Def-i şer celb-i nef’a racidir. Bu zamanda böyle. Bir haramı terk etmek vacibdir. Esas-ı azimet: Risale-i Nur talebesi azimetle amel eder. Ruhsatla amel etmez. Azimeti esas tutar. Esasat-ı sünnet-i seniyye: Sünnet-i seniyye’ye ittiba, Risale-i Nur talebelerinin vazifesidir. (16.12.90)
- Her muvaffakiyet kendi kaidesiyle olur. Avrupaî sistemle İslam getirilmeye çalışılıyor. Benim aklım buna ermiyor. Yapacağın şey İslamî olmalı. İslam, İslamî kaidelerle gelir. Müslüman İslamî kaidelerle muvaffak olur. (19.12.90)
- “Enaniyette vurmasınlar.” demek ki insan enaniyet hali üzereyken vuruluyormuş. Dikkat lazım. (22.12.90)
- Mesela, Çanakkale gibi bir savaşta, cephede savaşırken bir arkadaşın geldi, ayağına bastı. “Hele düşman sen burada dur, önce ben şunu bir halledeyim, sonra seninle hesaplaşırız” mı dersin? Ümmet-i Muhammed’i (asm) sahil-i selamete çıkaracak bir hizmetin hademeleriyiz. (22.12.90)
- Dane ile samanın ayrılma zamanı. Daneyle samanı beraber öğütürsen ekmek yapıp yiyemezsin. (22.12.90)
- Herkes kalbinin rahat ettiği yere gidip cemaat olsun. (22.12.90)
- Risale-i Nur‘u anlamak için Üstad‘ın yaşamını bilmek lazım. (24.12.90)
- Hacı Hulusî Efendi dedi: “Biz Feyzi ile görüşüyoruz.” (25.12.90)
- İhlas bozuldu mu hiçbir şey kalmıyor. 1960’dan itibaren telifde tahrif yapıldı. Usul ve kaide esastır. Risale-i Nur Cadde-i Kübra‘dır. (25.12.90)
- Beklenen zat, birinci hizmet devresini ikmal edecek. Birinci devrenin üç büyüğü vardı. Risale-i Nur’dan istifade etmenin neticesi fena-fil-ihvandır. (25.12.90)
- İştirak-i a’mal-i uhrevîye nasıl hissedar oluruz? Dört şeyle: Sadakat, hizmet, takva, içtinab-ı kebair. (25.12.90)
- Rüya tabir ister, keşif tevil ister. (30.12.90)
- Risale-i Nur‘daki potansiyelden, rejim çok korkuyor. Üç tane Risale-i Nur talebesinden korkuyor. 1967’ye kadar bastırma, sindirme politikası uyguladılar. Sonra İngiliz’den ders aldılar. Kollarına girdiler bir nurcu bir onlardan, bir nurcu, bir onlardan…Böylece işi bitirdiler. (30.12.90)
- Risale-i Nur‘da bir tılsım var. 7.Sözdeki ve 11.Sözdeki gibi. Bu tılsımlar atlandı mı geriye bir İslam felsefesi kalıyor. Tılsımları göremiyoruz. Kalp yok, ruh yok ben ne yapayım!
- Tarihte emsali olmayan bu Süfyaniyet hareketine yine tarihte emsali olmayan bir tılsım ile karşı çıkılabilinir. (15.1.91)
- Risale-i Nur bir hareketin adı, eser adı değil. Şeriat-ı Muhammedî’yi (asm) sıfırdan alıp hilafete kadar götüren bir eser. İşte oradan alıp oraya çıkaracak her şey içine konmuştur. Amma bunların anlaşılması için ilme ihtiyaç var, onu takviye için değil. Ehl-i imanın kurtuluş reçetesi Risale-i Nur‘dur.(15.1.91)
- Hulusî Efendi’ye sordular: “Efendim, Risale-i Nur‘da bazı yerler ağır geliyor, anlayamıyoruz.” dedi: “Orayla ilgili Risale-i Nur’da başka yerler varsa, oradan çözmeye çalışın. Ama hal çaresi o ibarede çözmektir. Orada giriş kapısı bulmak, orada derinleşmek lazım.” (15.1.91)
- Her bir namaz vakti inkılap başıdır. O namazı vaktinde kılmak, o inkılap başında isteniyor. (27.1.91)
- “Ben nefsime diyeceğim, kim isterse beraber dinlesin.” burada bir ders var. Risale-i Nur’u kendine okuyan istifade eder. İlk önce kendini irşad etmek lazım. (27.1.91)
- Namazın ahirindeki tesbihatı yapmamakla namazı tekidsiz bırakıyor. O Evrad-ı Muhammediye’dir (asm). O tesbihle Muhammed aleyhissalatü vesselamın halkasına dahil oluyor. (27.1.91)
- Namaz‘ın her hareketi ibadettir. Namazda ne varsa hepsi özdür, lübdür, kışır yok. (27.1.91)
- Kıyamet alemin can çekişmesidir. Kafirlerin başına azap olarak geleceğinden anlaşılıyor ki ani ve def’î olmayacak. (27.1.91)
- Evvabin, Kuşluk, Teheccüd gibi sünnetler çok kuvvetli sünnetlerdir. Yapmaya çalışmalı. (28.1.91)
- İnsan necis-ül-ayn değildir, kafirin sıfatı necistir. (4.2.91)
- 1400 senesinde H. Hulusî Efendi dershaneye geldi. Dedi: “Bugün Risale-i Nur‘da Mehdi‘yle ilgili ne kadar kısım varsa okuyun” Hepsini okutturdu. (5.2.91)
- Risale-i Nur tasdikattır, telifat değil. Yani görüyor, yazdırıyor. Risale-i Nur’un gücü, müellifinin gücü nispetinde değil, asrının ihtiyacı nispetindedir. (5.2.91)
- Risale-i Nur’un yazılışı şuhudîdir, gaybî değil. Onun için Risale-i Nur’un hiçbir meselesine itiraz yoktur. İtiraz edende hastalık vardır. (5.2.91)
- Risale-i Nur‘da cümlelerin dizilişinde özellik vardır. Bu cümlelerden cifir hesabı yapmışlar. Şu tarihte mahkemeye çıkacağız, şu tarihte berat edeceğiz diye. Hüsrev Efendi‘nin yazdığı külliyat esas alınır, diğerleri silkelenir. (5.2.91)
- Nazar ve ervah-i habise bu hizmete çok zarar veriyor. Nazar için 7 Ayet-el kürsî, Sure-i Nun’un sonundan birinci ayeti. (6.2.91)
- Risale-i Nur’un kendisinin okunması ehemmiyetli bir ibadet-i tefekkürîdir. Belaların def’ine sebep oluyor. (6.2.91)
- Sahibüzzaman‘dan istimdat etmek lazım. (7.2.91)
- Büyükler “Bize dua edin.” deyince tevazudan değil, seni duasına almak içindir. Üstad’ın duasına girmek için ona dua etmek lazım. (7.2.91)
- Zahir ismi kadında galip, Onun için kadının her tarafının örtünmesi gerekir. (7.2.91)
- Evliyaullah‘ın yaptığını yap, iltifatına aldanma. İltifat tekebbür yerinde kullanılmaz. Şems-i şitaya, Nasihat-ı adaya, iltifat-ı ümeraya aldanma. (8.2.91)
- Cenab-ı Hakk‘ı bilmek, marifet-i nebîdir. Marifet-i nebî marifet-i ihvandır. (9.2.91)
- Ticarette alan da satan da razı olmalı, yoksa haramdır. (10.2.91)
- Bu herifler rejimi iki ayak üzerine durdurdular. Biri ordu, biri diyanet teşkilatıdır. İlahiyat ve İslam enstitüleri İslam’ın kıvamını bozmak için açılmıştır. Din’e öyle bir çember kurmuşlar ki, dini din adamıyla yıkıyorlar. Risale-i Nur olmasaydı 70 senede 70 tane din çıkarmışlardı. (10.2.91)
- Ona şükredemeyeceğini anlamak, kâmil manada şükrettiğini gösterir. (10.2.91)
- Eğer biz senelerce Risale-i Nur okumuş ve böyle bir merak içine girmemişsek suç bizde. O seyyah melaikelerle konuşmak arzu etti, havas sınıfı oldu. (12.2.91) (Ayet-ül Kübra dersi)
- İnsanı azdıran dört şey: Nefis, Dünya, Şeytan, su-i karin (13.2.91)
- Ömer’in sözleri adalette yetişilmez birer şahika. Hangi fakülteyi bitirdi? İslam’dan önce Ömer İslam’dan sonra Ömer. Onları İslam mektebi öyle yaptı. (13.2.91)
- Ümmî tabiri çok manaları taşıyor. Ümmî ‘ana’ demek. Hz. Peygamber (asm) kâinatın ruhu, anası, asıl mana bu. (13.2.91)
- Üstad, H. Hulusî Efendi‘ye ‘’Ben Tillo‘da iken üç tane İ.Rabbanî derecesinde zat gördüm.’’ diyor. Makam var, mansıp yok. (13.2.91)
- Risale-i Nur talebelerine velayet dürbünüyle baksan göremezsin. Onda vazifelilik var. Hizmette bir şey ona lazım olduğunda Üstad ona verir. (13.2.91)
- “Ne kadar manevî olarak teveccüh ettimse, Hz. Ali’yi daima üstün görüyorum. Eğer Hz. Sıddık için icma-i ümmet olmasaydı, bütün evliya onu üstün görürdü.” (İ.Rabbanî) Velayet kemalatıyla baktıkları için öyle görüyorlar.(13.2.91)
- (7.Şua) Bu seyyah Hz. Üstad’dır. Bizzat seyahat ediyor, gördüklerini yazıyor. Risale-i Nur tasdikattır. (14.2.91)
- Üstad Hazretleri kendisi gitmekle iz açmış ki, Risale-i Nur talebeleri de bu izden gidip seyr-ü sülûkünü tamamlasın. (14.2.91)
- “Fena” meselesinde bir husus var: Fena-fil-ihvan bir eğitim sahası, acemi birliğidir. Rabıta yapmayı, muhabbet tahsis etmeyi öğreniyor. (14.2.91)
- Kur’an’ın 7 hakikatı nedir? Ademiyet, ruh, ilim, nübüvvet, risalet, kabz, bast. Bunların da 7 cüzü var, eder 49. (14.2.91)
- “Bana tam tevafuk eden tam anlar”. Hz. Üstad’ın o andaki halet-i ruhiyesine girmek lazım. Risale-i Nur’da nesih-mensuh var. Onun erbabı olup tefrik etmek lazım. (16.2.91)
- Zaman-mekân-ihvan. Sohbet ve zikirde bu üç şey aranır. (17.2.91)
- Kanser hastalığı zikirsizlikten çıkmıştır. (18.2.91)
- Risale-i Nur talebelerinin zikri başkalarınınkine benzemez. Çünkü vazifeli. Allah Süfyaniyet komitesinin karşısına Mehdiyet harekâtını çıkarmıştır. Bu dairenin zikri Ebu Vakkas’ın oku gibi hedefinden şaşmaz. (18.2.91)
- Ayet-ül-Kübra 10.mertebede meşayıh davet etti. 10. Nota ile alakalı. 12. Mektup, 12.Lem’a, 12. Söz, 12. Nota. (18.2.91)
- Tac’ın hadisleri daha sahih (20.2.91)
- İmtizaçkarane ittihad. Şekerin bir terkibi var. Şimdi bunları ayırsan hepsine şeker denmez. Ancak imtizaç ettikten sonra şeker denir. H2-0 imtizaçkarane bir ittihaddır. 32.Sözde izahı var. Daha kendini biliyor, kendinden haberi var. Bunun Fena-fil-ihvandan bahs etmesi sahtekarlıktır. (20.2.91)
- Onların korktuğu şey siyasete bulaşmayan, cemiyetçiliğe girmeyen kimselerdir. Sünnet-i Seniyye’nin ihya kastı oldu mu onların içine giremezler, mahiyetini anlayamazlar. (21.2.91)
- Bu hizmette öyle bir kalb temizliği gerekiyor ki, masivaullahın zerresini kalpte bırakmamak lazım. İstemek talebini de bırakmak, terk etmek, talebi talep etmemek. (22.2.91)
- “Sana intisap için yeni gelen bir adama seni parçalamak için gelen bir canavar gözüyle bak” İ.Rabbanî (22.2.91)
- “Cibilliyetsizin eline ilim vermek, eşkıyanın eline silah vermek gibidir.” Mevlana (22.2.91)
- Gıbta damarının tahrik edilmemesi için ittiba şart. (23.2.91)
- Hakikat mesleğinde kalp ağız gibi mesuldür. (23.1.91)
- Kelime-i tevhid kalbin tasfiyesi için; şirkten, maasîden, masivaullahdan… Tezyin lafza-i Celal ile olur. (6.3.91)
- Sırr-ı ihlas elde edilirse, nefis terakkiyi sürdürmek için nükseder. Askerin riyası olmaz. Nefsin zorlaması rahmettir, ucbe ve riyaya girmemek için. Risale-i Nur ruhu terakki ettiriyor. Ruhun dibine nefis giriyor, nefsi massediyor, bitiriyor. Nefisle hiç meşguliyet yok. Metod bu olduğundan onunla uğraşmaya gerek yok. Sırr-ı ihlasda mesele fahirse de eyvallah tevazuysa da eyvallah. (6.3.91)
- Bu bir kimyevî terkiptir. Bunlar iç içe (acz, fakr, şefkat, tefekkür). Biri birsiz olmuyor. Bunlar hayattar macundur. Bunlar Aczmendî oluyor. Risale-i Nur’da cezbe sülûktan evveldir, cezbe tuttuğunu bitiriyor. Sahabeden sonra böyle bir tarik çıkmamıştır. (6.3.91)
- Hastalıklar, musibetler mü’min‘in Dünya‘dan alakasını azaltıyor. (8.3.91)
- Risale-i Nur nev’i şahsına münhasır bir ilimdir. Başlı başına bir ilim tahsili lazım. Risale-i Nur üzerinde konuşmak kolay bir iş değil. Hüküm ifade ediyor. Feyzi Efendi diyordu: “Ben bütün eserleri ders aldım ve aldığım dersleri de tekrar ettim” (6.4.91)
- Rejim, haysiyetli, şerefli insanları suç işlemeye icbar ediyor. (6.4.91)
- Üstad Hazretleri cesur tipleri, cüretkâr tipleri istiyor. (6.4.91)
- Bu sarık hadisesi, Mehdiyet’in Süfyaniyet üzerine hücumudur. Isparta’da caddeden üstadın koğuşuna bakanın ifadesi alınırdı. Böyle bir zamanda 12 kişi geldi. Öbürlerini ne edelim, kuru kalabalık. Üstad Hulusî’ye diyor; “Şarkta 3 ordu kuvvetinde” (6.4.91)
- Birinci Söz Risale-i Nur’un Fatiha’sıdır. Birinci Söz, bütün Risale-i Nur’u içine almıştır. (18.4.91)
- Bir şey ki, mü’minler arasında parçalanma meydana getiriyor, o şey merduddur. Amel imandan bir cüz değildir. (19.4.91)
- “Sende şevk olduğu zaman oku!” (20.4.91)
- Çok ziyade birliğe ihtiyaç var. Kesinlikle muğberliği kalpte tutmaya gelmez, dehşetli bir tokat yer. Cepheye girmiş durumdayız, kip olmak lazım. Başka türlü bu fırtınaya karşı durulmaz. (20.4.91)
- Erkanların aleyhinde bulunan ya ahmaktır ya haindir. (22.4.91)
- Mektubat’ın %80i Hulusî Efendi‘ye yazılmıştır. O çürütüldü mü, Mektubat da sallanır. (22.4.91)
- Masonlar‘ın planlarını Risale-i Nur’dan başka akim bırakacak yok. Risale-i Nur onların ileriye matuf yapabilecekleri tüm planları zaman içinde halletmeye çalışmış. Sele karşı çıkmamış, o akarken baraj nev’inden duvar yapılıyor. (22.4.91)
- 12 isim Risale-i Nur telifinde hak sahibi, onların her biri bir mümessildir. Onlar merkezde Üstad’dan aldığı ışığı koni şeklinde arkaya yansıtıyor. Bu on ikiye tebaiyet şarttır. (22.4.91)
- Avrupa safahatıyla kalp bozuluyor. Onun için Avrupa safahatının yaptığını ne Lenin yapmıştır ne de Mao yapmıştır. (22.4.91)
Okuma Sayısı 25